Duygu silsilesine kapılmıştım. O kadar çok şey vardı ki anlatmam, açıklamam ve itiraf etmem gereken; tüm bunların ağırlığıyla eziliyordum. Neye, neresinden başlayacağımı kestiremiyor, bu çıkmazın içinde kendimi yitiriyordum...Bünyem, artık daha fazlasını kaldıramayacağını belli edercesine başım dönmeye başladı. Zemin ayaklarımın altından kayarken olduğum yerde sendeledim, babam uzanıp belimden tuttu.
''Tamam, acelesi yok. Bunları konuşacağız. Her şeyi konuşacağız, sen yeter ki iyi ol, kızım...'' diyen babam üzgün bakıyordu.
İyi ki, dedim içimden. İyi ki ona bu adımı atmışım... Keşke bu fırsat daha önce sunulsaydı da, bunca vakit kaybedilmeseydi...
Tek hamlede beni kucağına alıp, içeri götürdü ve koltuğa yatırdı.
''Tansiyonu düşmüş olmalı...'' diyen Hüzün, bir yastık alıp ayaklarımın altına koydu. ''Şimdi düzelir...'' sıcacık gülümsedi yüzüme. Sakin sakin nefes alarak kendimi rahatlattım. Artık daha iyi sayılırdım.
Yanı başıma oturan adam bir an olsun gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Bakışları bazen kederle doluyor, bazense hayret ediyor gibi izliyordu beni. Hala şaşkınlığı üzerindeydi belli ki.
''Nasılsın, daha iyi misin şimdi?'' diye sordu endişeyle. Başımı hafifçe salladım.
''Evet, daha iyiyim...''
Gönül Anne elinde ayran dolu bir bardakla yanıma gelip uzattı bana doğru.
''Al, iç yavrum. İç de kendine gel.'' elinden aldığım bardağı dudaklarıma götürdüm. Bir yudum alınca ne kadar iyi geldiğine şaşırarak, tüm bardağı içip bitirdim. Gönül Anne bu halime gülmüştü. Rahatlayarak elimi karnıma götürdüm. Saniyeler sonra yaşlı kadının hayretle kaşları havalanırken, bakışları karnım ve yüzüm arasında gidip geldi. Kendiliğinden yapılan bir hareketti ama Gönül Annenin gözünden kaçmamıştı. Bunu fark ettiğim an çektim ellerimi fakat bu tepkim onun şüphesini doğrulamıştı. Uzun bir bakışma geçti aramızda. Sonunda sessiz kalmasını istediğimi anladığında belli belirsiz başını salladı.
"Kusura bakma, yavrum. Yaşlılık işte..." babam Hüzün'e mahçup gözlerle bakıyordu. "Seninle tanışamadık..."
"Olur mu, amcacığım, Estağfirullah... Benim ismim Hüzün. Lavinya'yla küçüklüğümüzden beri birlikteyiz. Yetimhaneden beri..." babamın gülen yüzü, Hüzün'ün sözlerinin sonuna doğru düşmüştü.
Acıyla dudağını ısırdı. "Demek yetimhaneden..." ardından kendini toparlamaya çalışarak tekrar tebessüm ederek baktı can yoldaşıma. "Seninle tanıştığım için çok mutlu oldum, Hüzün..."
"Ben de, efendim. Ben de çok mutlu oldum."
"Lütfen, bana böyle hitap etme. Sen de artık kızımsın benim... Rica ediyorum..." Hüzün çekinerek gülümsedi. Bakışları bana döndüğünde mutluluk ve hüzünle karışık bir tebessüm ettim ona.
''Nerede yaşıyorsunuz? Buralarda mı?'' diye sorduğunda, Hüzün ve bana baktı.
''Buraya fazla uzak değil yaşadığımız yer.'' diyerek üstünkörü anlattım yaşadığımız semti. Düşünceli bir halde dalıp gittikten hemen sonra gözleri yaşlı kadına döndü.
''Abla, sen ne zamandan beri biliyorsun? Neden benim haberim yok? Neden anlatmadın da onca acıyı yaşamama müsaade ettin, neden sessiz kaldın?'' İşte şimdi ak koyun kara koyun çıkacaktı meydana.
Gönül Anne derin bir nefes alarak karşı koltuğa bıraktı yorgun bedenini. Önce düşünceli bir vaziyette baktı boşluğa.
''Leman yüzünden...'' dedi kısaca. Bu iki kelime, yanımda oturan adamın öfkelenmesine yetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇİÇEĞİ
Lãng mạnKokusu beni kendine çekiyordu. Üzerimdeki saten elbisenin bacaklarımdan yukarı sıyrıldığını hissediyordum. Tüy gibi bir his... Ellerini bacaklarımın altından geçirip hiç zorlanmadan beni kucağına aldı. Elbisenin eteği olabildiğince sıyrılmış, bac...