Boşluk...
Şimdi içimde koca bir boşluk vardı...
Yıllardır bir boşluğa mahkum olmamak için, adeta içimi betonlarla doldurmuş olduğum gerçeğiyle yüzleşmek beni halsiz bırakmıştı.
Yıllardır beklediğim, gelse kendimi koşulsuz şartsız kollarına bırakacağım o delilik, bir akşam ansızın süzülüvermişti ruhuma... ve ben ilk defa kendimden korkmuştum.
Hiçbir zorluk karşısında asla pes etmeyen ben, zor şartlar altında büyümek zorunda kalan ve yaşadığım, gördüğüm, tanık olduğum tüm acılarla baş ederek yetişen, güçlü olduğumu sandığım ben, iki kelimeyi, duygularımı, öfkemi içinde tutmayı beceremeyen, zaten dolu olan bir bardak gibi tek damlada taşan ben, ilk defa kendimi tanıyamadığımı görmüştüm.
Şimdi ise yine o pespaye kısır döngünün içinde bir hastane odasında araladım gözlerimi. Bakışlarım boşluğa takılmış, amaçsızca nefes alış verişime devam ediyordum. Etrafımda dolaşan insanlar, benimle iletişime geçmeye çalışan yakınlarım... Akıp giden zaman ne kadar geçti bilmem, tek yaptığım şey öylece bomboş bedenimle yatıyordum.
Zihnimde hiçbir görüntü yoktu. Düşüncelerim boştu. Gözlerimi kapatıyordum bir karanlık gecede, sonra yeni bir güne açıyordum. Tek yaptığım şey buydu. Birkaç kez daha tekrarladı.
"Lavinya Hanım... Kalkmanıza yardım edeyim..." diyen hemşirenin sözleriyle gözlerimi araladım. Önce boş boş baktım yüzüne. Ardından beni yönlendirmesine izin verdim. Boş bir kabuk gibi...
"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Diye sordu sevecen bir tavırla. Koridorda birlikte ilerlerken nasıl hissettiğimi düşündüm. Birden bire içinde bulunduğum olumsuz hissiyat yüzünden suçlu hissetmeye başlamıştım.
"Sanırım iyi hissetmeliyim, aksi nankörlük olurdu..." diyerek fısıldadım.
"Lütfen yüklenmeyin kendinize. Hisleriniz yüzünden suçluluk hissetmemelisiniz. Her duyguyu, negatif bile olsa, doya doya yaşamalısınız. Biz bazen insan olduğumuzu unutuyoruz. Demek istediğim, tüm bunlar insani duygular. Kendinizi sıkmayın ve lütfen unutmayın, bedensel ya da ruhsal, hiç fark etmez, iyileşmek istiyorsanız öncesinde biraz acıtacaktır." Sözleri biterken ona bakakalmıştım. Genç hemşire ise hafifçe tebessüm ederek doktorun odasının kapısını açtıktan sonra yanımdan ayrıldı.
İçeri girip doktora selam verirken, ultrason için uzanırken bile hala hemşirenin sözlerini düşünüyordum. Haklıydı... Bunca zaman canım acımıştı, hem de olması gerektiğinden de fazla acı çekmiştim. Bu kadarı yetmez miydi iyileşmek için? Babamın bir suçu yoktu ki... Belki içimdeki zehri akıtmam gerekiyordu ama zehirleyeceğim kişi o değildi.
Derken, odanın içinde yankılanan sesle tüm duyularım açılmış, iyileşmem için bir adım atmaya heveslenmiştim.
Bebeğimin kalp atışları...
Bir duygu seli boşaltmıştı içimden ve boş bir kabuk gibi hissediyordum şu ana kadar.
İşte o odada, o anda bir dönüm noktasında olduğumu biliyordum. Hayat beni buraya kadar ittirmişti ama şimdi ben yürümeye başlamıştım.
Aldığım titrek nefes sanki ruhuma üflenen ilk solukmuşçasına derin derin soludum. İşte şimdi ben bendim.
Tüm negatiflikleri, olumsuzlukları, kin ve nefreti soyundum ruhumdan. Hiçbirine ihtiyacım yoktu. Onlar bana bu yolda yüktü. Yükümü boşalttım, artık anılarımı, mutluluklarımı, sevinçlerimi sırtlamaya hazırdım. Ben artık gerçek anlamda yaşamaya hazırdım.
"Lavinya Hanım, sizinle konuşmam gereken bir konu var." Dedi doktor masasına geçerken. Merakla yüzüne baktım. Kelebekler kalbimde pır dönüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM ÇİÇEĞİ
RomanceKokusu beni kendine çekiyordu. Üzerimdeki saten elbisenin bacaklarımdan yukarı sıyrıldığını hissediyordum. Tüy gibi bir his... Ellerini bacaklarımın altından geçirip hiç zorlanmadan beni kucağına aldı. Elbisenin eteği olabildiğince sıyrılmış, bac...