25.BÖLÜM

27 2 2
                                    

Sezen Aksu ~ Kolay Olmayacak

Acı, benden alacaklı gibi yakamı bırakmıyordu. Aldıkları yetmemişti, alacakları da yetmeyecek gibiydi. Yanıyordum, tepeden tırnağa yanıyordum. Onun sesi bile kül olmama yetiyordu. Varlığı ruhumu çürütmeye bile yetiyordu. Göğsüm ağrıyordu, ellerim yetmiyordu artık yakamı tutmaya. Yetişemiyordum kendime. Yarım kalıyordum ve yarım kalacaktım.

Anlatılan tüm aşk hikayeleri yalandı artık. Boğazım yarım kalan aşk sözleriyle üşüyordu. Sıtma yüklü cümleler sadece ömrümden harcıyordu. Yarım kalan her şeyde kendimi hissediyordum, kendimi her yarım kalışta buluyordum. Bir nefes çektim ciğerlerimin çıkmaz sokaklarına. Aldığım nefes bile yarımdı. Benden artık bir şey olmazdı. Kördüğümler atıldı bıraktığım tüm izlere.

Gözyaşlarım bir biri ardına dizilmiş yarım bir yol çizdi yanaklarımda. Artık tamamlanmayacak bir tabloydum her bir zerremle. Gözyaşlarımın ardından bakışlarım dikiz aynasına kaydığında Devran'ın bana bakışlarıyla karşılaştım. Anlam veremediğim bir ifadeyle bakıyordu bana. Gözlerimi ayırmadım, gözlerini ayırmadı. Sadece o otoparktan çıktık sessizce. Ardımda hayal kırıklıklarımı bıraktım yarım kalan. Ardımda artık yolları kapanan geleceğimi bıraktım. Ardımda yüreğimde büyüttüğüm aşkı bıraktım. Ardımda bir adam bıraktım, bir zamanlar dağlar kadar güvendiğim. Hani diyor ya türküde; güvendiğim dağlar elime geldi, evet güvendiğim dağlar elime geldi...

Gönlüm kendinden büyük bir aşka kapılarını aralamıştı, bilmeden. Yarım kalacağını bilemeden... Gönül bu ya, ev sahipliği yaptığı aşkın altında kaldı. Altından da kalkamadı. Ben giderken öyle bir gittim ki ruhum da yetişemedi ardımdan. Öyle bir gittim ki arkama bakmadan, aklım arkamda kaldı, kalbim arkamda kaldı. Ben öyle gittim ki, yarım arkamda kaldı. Öylece gittim, belki de gönderildim.

Araba yolda hızla ilerlerken yol kenarındaki lambaların ışıkları ardı ardına arabanın içine düşüyordu. Lambaların ışığıyla içerisi aydınlandığı bir vakit gözlerim tekrar dikiz aynasına kaydığında yine aynı bakışlarla karşılaştım. Bir süre bana olan bakışlarına karşılık verdim öylece.

"Belki de bu hayat sana gerçek yüzünü gösterdiğindendir..." dedim sadece. Ne demek istediğimi anlamamıştı. Soran bakışları gözlerime bakmaya devam ederken başımı cama doğru çevirdim usulca. Kayıp giden yolu izledim.

"Sana hiç gülüp gülmediğini sormuştum ya..." derken sesim fısıltıdan farksızdı. Belki de kendi kendime konuşuyordum. Yanağımdan süzülen bir damla yaş, kucağımda birleştirdiğim ellerime düştü. Tıpkı bir zamanlar dünyama astığım yıldızlar gibi.

"Belki de..." dedi. Beni duymuş olmasına şaşırmıştım. "Belki de güzel bir dünya gösteren biriyle karşılaşmamışımdır..." dönüp ona baktığımda yine adlandıramadığım ifade asılıydı gözlerine.

Çalan telefonumun sesiyle göz temasını kesip çantama yöneldim. Uyuşuk hareketlerle içini karıştırıp bulduğumda Hüzün'ün aradığını gördüm. Sıkıntıyla iç geçirdim. Önce aramayı reddetmeyi düşündüm. Parmağım havada donup kaldı. Cevap vermemeyi düşündüm ama sonra vazgeçtim.

"Efendim..." dedim fısıltıdan farksız kırık bir sesle. Hüzün başta sustu. Nefes alışverişini duyuyordum. Ne diyeceğini bilmiyordu.

"Özür dilerim." Dedi. Acıyla başımı iki yana salladım. Boğazım düğüm düğüm olurken hıçkırıklarımı yutmaya çalışsam da beceremedim. "Böyle olacağını tahmin edemedim, özür dilerim." Sesinin titrediğinden ağladığını anlamıştım.

Cevap vermek istiyordum. Özür dilemesinin gereksiz olduğunu söylemek istiyordum. Dudaklarımın her iki kenarı gerilirken başımı göğsüme çektim. Hıçkırıklarımı sessiz tutmaya çalışırken kasıldım oturduğum yerde. Tüm bunların, bu tavrımın onunla ilgisi olmadığını söylemek istiyordum ama eğer ağzımı açarsam ciğerlerim sökülürcesine ağlayacaktım. Bunu farketmişti.

ÖLÜM ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin