8.BÖLÜM

289 17 14
                                    

Kan...

KAN!

Aklım başımdan uçup gitmişti. Tüylerim diken diken olmuştu. Üzerindeki kanı ona yakıştıramamıştım. Bir an bile tereddüt etmeden açtım kapıyı. Dışarıdan vuran esinti, onun kokusunu çarpmıştı yüzüme.

''İyi misin, yaralandın mı?'' korkuyla harmanlanmış sesim çaresizlikle yalvarıyordu bunun gerçek olmaması için. Alelacele üzerini yokluyordum.

''Çekil önümden.'' Bariton sesiyle taş kesildim. Öyle bir tepki beklemiyordum ondan. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum sadece. Tehditkâr bakışlarına aldırmamaya çalıştım.

''Hakan, yaralandın mı?'' Endişemi yinelerken ateş püskürdü bir anda.

''SANA-ÖNÜMDEN-ÇEKİL-DEDİM!'' yüzüme doğru kükremesiyle kanım çekilmişti. Sert haline alışkındım ama bu, bu çok fazlaydı.

Ani bir şekilde beni bir kenara iterek yanımdan hızla geçip yukarı çıktı. Ben ise ardından bakakalmıştım. Seslerden uyanan Hüzün yanıma koşmuş, Batu ise Hakan'ın peşinden yukarı çıkmıştı.

Bahçeden bana bakan Koray'ı gördüm. Uzun uzun baktı öylece. Bakışları tuhaf bir şekilde tanıdık geliyordu. Çatışmanın olduğu o günde bu garip hissi yaşamıştım onunla ilgili. Bakışlarındaki yoğunluğu anlamlandıramıyordum. Acıyor muydu bana? Hayır, acır gibi değildi.

''Canım, neler oluyor? İyi misin?'' Hiç beklemediğim anda yanıma gelen Hüzün'ün sesiyle istemeyerek irkildim. Ona doğru dönüp üzgün bakışlarıyla beni süzerken sorun yok der gibi başımı salladım tembelce. Gülümseyerek baktım gözlerine.

''Yok, sadece biraz sinirli...'' kapıyı kapatıp uyuşmuş bacaklarımı harekete geçirerek mutfağa yöneldim. Sert bir kahve ancak beni kendime getirebilirdi.

"Kahve yapacağım, ister misin?" Hüzün soruma cevap vermek yerine arkamdan yaklaşarak belime sarıldı. Böyle zamanlarda kendimi tutma kabiliyetim yerle bir oluyordu. Ellerimi mutfağın tezgahına dayayıp güç almaya çalıştım.

"Lavinya, biliyorum kızgınsın, üzgünsün. Normal şartlar altında burada olmana müsaade etmezdim ama güvende olduğunu görmeye ihtiyacım var. Buraya ait değilsin, evet. Ama güvende olmalısın." haklıydı ama üzgün çıkan sesi moralimi daha da düşürüyordu. Ayrıca buraya ait olmadığımı bende biliyordum. Fakat şu an bunun için gücüm yoktu.

"Hüzün, şimdi konuşmak istemiyorum." Anlayışla belime sardığı kollarını hafifçe sıktı.

"Tamam, güzelim. Nasıl istersen." Hüzün huyumu bildiği için daha fazla uzatmadan hafifçe yanağımdan öpüp beni yalnız bırakarak içeri gitti. Ben ise sandalyeye kendimi zor atmıştım. Daha yolun başındaydım fakat şimdiden kendimi tükenmiş hissediyordum.

İçimdeki seslere kulaklarımı tıkadım. Olan biten ne varsa zihnimde üzerlerini örttüm ve hiçbir şey düşünmemeye gayret ettim saatlerce. Önce mutfağı toparladım sonra salonu. En son şömineyi temizleyip etrafı sildikten sonra üstüm başım mahvolmuştu. Duş alıp temizlenmem gerekiyordu fakat tek parça kıyafetim yoktu. Lanet olası!

Hüzün bahçe kapısından eve girerken somurtup oturduğumu görünce elindeki çantaları bir kenara bırakıp yanıma geldi.

"Hey, neden astın suratını yine?"

"Üstümün başımın haline bak." İğrenircesine pislenmiş üzerimi gösterdim. Şöyle bir baktıktan sonra kendisine has kahkahasını patlattı Hüzün Hanım. Çok sinirlenmiştim benimle dalga geçer gibi gülmesine.

"Ne gülüyorsun, geri zekalı? Halime bak, insan gelirken birkaç parça çamaşır getirir." Sinirlerim tepeme çıkmıştı. Ama Hüzün Hanımefendi hala karşımda gevrek gevrek gülüyordu.

ÖLÜM ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin