Tanrı beni evrene üflediğinde, Adem'in bir parçası olarak kadere savrulduğumda, bir şeyler olduğunu anlamalıydım.
Verdiğim sözü hatırlamadığım gibi, bir de onun yakıcı nefesinde yaşamla dans etmek buhar olup uçmama sebep olacaktı.
Vazgeçmedim.
Küçükken kulağıma bir yemin fısıldandı: Buranın altı ve üstü, senin zincirlerine bağlı dev ve gösterişli büstü, kalk ayağa çünkü ağlattığın bebek sana küstü.
Onlardan farklıyım.
Onlarla aynıyım.
Onların kardeşi, onların düşmanıyım.
Elimde onların sahte gümüş zincirleri, parmağım çakmağa değdi değecek, çektikleri madde burunlarını yaktı ve geçti, gözlerinden akan yaşları sadece maddeler silebildi.
Birkaç dostum oldu.
Meğer birkaç kuyu kazan.
Birkaç celladı koynuma soktum, birkaç yavruyu cehenneme direk ettim.
Tanrım, şimdi cezamı vermezsen, artık buradaki tahtım senin kudretini sallayacak.
Boynumu kır, kanımı iç, bedenimi yak, küllerimi içine çek.
Başka şansın yok.
Başka şansımız yok.
Boğazımda kazılmış, kanlı duvarlar var; bağırmaktan yırtılmış ses tellerim titriyor.
Canımı al, Tanrım.
Yer Altı'na doğmayı ben seçmedim.
Yer Altı'nın yükü, omzuma yedinci kat semadan düşen bu uyuşturucu paketleri, onlar hepimizin sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMAN
General FictionTanrı'm. Ya canımı alırsın, ya bana elini uzatırsın ki o el taşların en kıymetlisi elmastan doğan güneşin sıcaklığını avcuna sıkıştırmıştır. İşlenmemiş, pırlantadan küçük kalbimi koruduğun avcunun sıcaklığını hissetmeme izin ver. Tanrı'm. Donuyorum...