Şarkı: Ceg- Sokaklar
Kendimle çeliştim.
Kendimi bulamadım.
Kendimi gördüm, sırtımı döndüm.
Kendime şefkat vermedim.
Kendimi sevmedim.
Hiçbir zaman kendime iyi davranmadım ve de iyiliği emretmedim.
Bunun acısını çekiyorum.
Hava gittikçe kötüleşirken, sabahın köründe okula yürüyordum. Okul gömleği ince olduğu için havalar soğuduğunda sivil bir şeylere izin çıkmış oluyordu. Kalın, siyah üç iplik dikişli bir kazak giymiş ve ellerimi cebine sokmuş ilerliyordum. Okul çantam bugün hafifti, bu yüzden zorlanmıyordum.
Sınavlar başlayacaktı, bir ya da iki hafta kalmıştı. Sınav tarihlerini en yakın zamanda okulun internet sitesinde duyuracaklardı.
Bu karmaşıklığa bir mola vermeli ve de kendime vakit ayırmalıydım.
Üniversite sınavı kapımı çalacaktı.
Stresle derin bir nefes aldım.
"Hey, kızıl kafa!" Tanıdık sesle birlikte gözlerimi devirdim. Kızıl kafalar kovalasın seni.
Ona dönmeden yoluma devam ettim.
"Ülkenin çoğunluğu esmer, mecburen senin dönüp bakman lazım yalnız," dedi Kayra bana yetişip yanıma gelirken.
"Ben de bakmadım işte," dedim somurtarak. Kızıl kafa denmesinden nefret ediyordum. Ayrıca sabahın bu saatinde hiç de keyfim yoktu.
"Ters tarafından mı kalktın?"
"Kalkabilmiş gibi durmuyor ama," dedi Alkan onun ardından. "Zombiyi andırıyorsun Canseza."
Matem ve Burkay karşı kaldırımda, Kayra yanımda, Alkan ve Tolunay da ardımızdaydı. Okulun bir sokak aşağısındaydık. Sahi, onlar nerede oturuyorlardı?
"Keşke korkup kaçsan Alkan," diye homurdandım. Hiç keyfim yoktu... Ve sıkıntılı hissediyordum.
"Küçük zombilerden kaçılır mı?" dedi alayla boyuma ithafen. "Üflesem düşersiniz siz."
"Seni beyninle tehdit etmek isterdim ama tenezzül edemiyorum," dedim ben de aynı alayla. "Kork bizden."
Biz böyle didişirken okula gelmiştik bile. Okulun kapısından girdik, bu sırada bahçede birkaç grup vardı. Bir tanesinin yanından geçerken fısıltılar kulağıma nüksetti.
"Sessiz sakin ama ikisi de nasıl kaptılar çocukları," dedi ince sesli kızın biri. Birkaç tanesi de onayladı.
"Ne ayaklarsa artık," dedi diğeri. "Sürekli beraberler."
Kayra dönüp onlara baktığında sesler yavaşça silikleşti ve kesildi. Duraksadığında onların yanına gideceğini anlayarak kolunu kavradım.
"Lütfen," dedim kısık sesle. "Konuşabilirler."
Onlar, tepki verip de karşılıklı iletişime geçeceğimiz ve sağlıklı bir alış veriş yapabileceğimiz insanlar değillerdi. Bu diyalog sadece bizi yorardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMAN
Tiểu Thuyết ChungTanrı'm. Ya canımı alırsın, ya bana elini uzatırsın ki o el taşların en kıymetlisi elmastan doğan güneşin sıcaklığını avcuna sıkıştırmıştır. İşlenmemiş, pırlantadan küçük kalbimi koruduğun avcunun sıcaklığını hissetmeme izin ver. Tanrı'm. Donuyorum...