"Bazan etrafımızda o kadar esrarlı bir hâdise olur ki ince teferuatına kadar bunu sezeriz, fakat hiçbir şey idrak etmeyiz; ruhumuzun içinde ikinci bir ruh her şeyi anlar, fakat bize anlatmaz, böyle korkunç işaretlerle bizi muammanın derinliklerine atar ve boğar."
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, bölüm: Beni Karşılayan Sükût, Peyami Safa.
Muammanın iliklerime işlediği günler geçirmiştim, tenime batan esrarlar yaşamış ve sonunda delillerle acının kucağına düşmüştüm. Delil diyorum; gözlerimle gördüklerim kadarlardı.
O gece, hayatımda ilk defa o kadar ağlamıştım.
Elimdeki telefonun ekranına bakıyor ve algılayamayan hiçbir hücremin olmamasına rağmen defalarca okuyordum yazılanları. Titreyen ellerimde tuttuğum telefon yere düşerken korkuyla yerimde sıçramıştım, sessizce telefonu alıp eski yerine koymuş ve odama girmiştim. Titreye titreye yorganın altındaydım o gün.
Gece boyu hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Kalbimdeki acı, güven duygusunun yerle bir olmasıyla sınırlı değildi. Babamın, içime ektiği bütün duyguların filizlerini elleriyle sökmüş olmasıydı.
O benim babamdı. Her şeyden çok sevdiğim, ne olursa olsun ve bana ne yaptıysa yapmış olsun, kalbimdeki ilk erkek.
İçimden kopmuş duyguların yanı sıra, tek bir duygu köklü kalmıştı.
Acı.
Acının kirli pençeleri, babamın kirlettiği pençeleri, zihnime de kalbime de saplanmıştı.
Balta indirirsiniz köklü bir çınara, yıllarını sakladığı avuçlarını parçalaya parçalaya açar ve tüm tecrübesini hiç edersiniz. Çınar devrildiğinde, yaşamdaki nefes darbesini geri çekmiş tek şey o çınar ağacından ibaret olmaz; çevresini harabeye çevirir, yaşattığı dalları, içindeki damarları, dallarında beslediği kuşları... Hepsinin boynundaki urganın düğümü tenlerine dokunur.
Babamın indirdiği baltanın ardından, o dev ağacın gazabından kurtulamamıştım. Gözlerimin rengi belki de benim lanetimdi. Yemyeşil, üzerime devrilmiş bir çınarın laneti.
Eğer paranoyalarımdan kurtulduğumun bir garantisi olsaydı elimde, hastalıklı hissetmeseydim, hislerime her zaman güvenirdim.
Dostundan şüphelenen biri, tam anlamıyla dost edinmemiş demektir. Ya da dostu ona ihanet hançerini tanıştıkları an fırlatmıştır.
İki seçeneğin arasındaki ip, ayağımı basamayacağım kadar ince ve yakıcıydı. Altı ise cehennemden birer kuyu.
Babam, annemi aldatmıştı.
İşin özü kafamda dönüp durdukça, kafamı koparma isteği baş gösteriyordu benliğimde. Ruhum bir canavara dönüşüyordu, gören herkesin gözlerinin kör olacağı kadar çirkin ve herkesin sağır olacağı kadar gürültülü bir canavar.
Babam, annemi aldatıyordu.
Babam, annemi aldatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMAN
Ficción GeneralTanrı'm. Ya canımı alırsın, ya bana elini uzatırsın ki o el taşların en kıymetlisi elmastan doğan güneşin sıcaklığını avcuna sıkıştırmıştır. İşlenmemiş, pırlantadan küçük kalbimi koruduğun avcunun sıcaklığını hissetmeme izin ver. Tanrı'm. Donuyorum...