{Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden,sana benim gibi bakmayan herkesten nefret ettim. Senin güzelliğini görmemelerini anlayamadım hiç.}
Keyifli okumalar☕
Bilinmeyen numarayı açtığımda çokta yabancı olmayan bir ses kulağıma dolmuştu. Tek kaşımı kaldırıp düşünmeye başladım. Yavaşca ayağa kalktığımda,karşı tarafa cevap vermemeyi sürdürüştüm. Telefondaki her kimse karşılık vermediğim halde telefonu kapatmamış aksi halde konuşmaya devam etmişti.
"Ash He,eğer yıllar önce doğru bir karar verip beni seçmiş olsaydın. O şımarık idollerin arasında oyuncak olmayacaktın. Merak etme ama seni onlardan kurtarmaya geleceğim."
Telefonun kapanma sesi,kulağımda cızırdama yaptığında hızlıca çekip masanın üzerine bıraktım. Kendimi sebepsizce etrafı kolaçan ederken bulmuştum. Etrafımda göz gezdirirken düşündüğüm tek şey o sesti. Hem çok tanıdık hem de çok yabancı. Telefonumdan gelen bildirim sesi ile yerimde sıçramış ve elimi kalbime götürerek derin bir nefes almıştım. Telefonu yavaşça alıp gelen bildirime baktığımda şirketden gelen bir mail olduğunu görmüştüm. Günlerdir bu evde kapalı kaldığım ve sanki kendi şirketim gibi gitmediğim şirket beni işimin başına dönmem için uyarıyordu. Maili pek umursamayarak,masada bulunan bardağı alarak içinde bulunan suyu bir yudumda içmiştim lakin aklımda hala o ses vardı. Beynimde yankılanan ses neden bu kadar tanıdık geliyordu?Cam tavandan,içeriye doğru sızan güneş uyanmama sebep olmuştu. Seung Hyun sağolsun,alarm kurmama gerek kalmıyordu. Cam tavan,sabah olduğunu haber verirken daha fazla güneşe maruz kalmamak adına yatakdan kalkıp banyoya ilerledim. Pijamalarımı çıkarıp duşakabine girdiğimde sıcak su aksa bile vücudum bir anlığına ürpermişti. Kollarımı kendime sarıp sıcak suyun vücudumu rahatlatıyordu. Gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. O ses hâlâ kulaklarımda çınlıyordu kimdi o sesin sahibi? O kadar tanıdık geliyordu ki,bu beni daha çok sinirlendiriyordu. Suyun altında yeterince kaldığımda,suyu kapatarak dışarı çıktım ve yanda bulunan beyaz havluyu alarak vücuduma sardım. Aynanın karşısına geçip oluşan buharı elimle sildiğimde gözlerim kısa saçlarım ile buluşmuştu. Elimi yavaşça saçlarıma getirip,buruk bir tebessüm bıraktım. Jiyong,beni bıraktığı zaman saçlarımı kesmeye kıyamamıştım rengini değiştirmiştim. Seung Hyun ile kavgamızda ise hiç acımadan kesmiştim o çok sevdiğim saçlarımı. Başımı olumsuz anlamda sallayarak,çekmeceden saç kurutma makinasını aldım ve saçlarımın üzerinde gezdirmeye başladım. Saçlarım kısa olduğu için hemen kurumuştu,biraz daha bekledikten sonra kısa süreli bir fön çekip makyaj kutusunu önüme aldım. Kirpiklerimi belirginleştirmekden başka bir şey yapmamıştım. Banyoda halledilmesi gereken işleri hallettiğimde yatak odasına giderek giysi dolabını açmıştım. Siyah pantolon,siyah tişört ve kırmızı bir blazer ceket seçerek üzerime geçirmiştim. Çantama gerekli eşyaları attığımda arabanın anahtarını alarak kapıya yönelmiştim. Son kez koridorda bulunan boy aynasından kendime bakarken ayakkabılarımı giymediğimi farkına varmıştım. Sahi benim aklım nerdeydi? Ayakkabı dolabına gidip, gözüme çarpan ilk kahverengi ayakkabıyı almış ve gitmiştim.
Garaja geldiğimde arabaya binmiş ve çantamı kenara bırakarak yola koyulmuştum. Yolda giderken aklımda hala o ses vardı,kafamı dağıtmak adına radyodan rastegele bir şarkı açmıştım. Lakin talih bana bir türlü gülmüyor aksine alay ediyordu. Last Dance'in Jiyong'a ait olan kısmi çıktığında hızlıca radyoyu kapatmıştım. O an sanki Jiyong'u günlerdir görmüyormuş gibi hissetmiştim ama tabi sadece hissetmiştim. Çünkü son olan olaylarda yine onun payı vardı. Aptal. Nihayet şirkete geldiğimde çantamı alarak arabadan inmiş ve arabayı valeye teslim edip kısa bir bakış atmıştım. Bana tuhaf bir şekilde bakıyordu. Gözümü ondan çekip bahçede gezdirdiğimde ondan başka insaların da bana bakıp fısıldaştığını görüyordum. Valeye bakıp güneş gözlüğümü çıkarırken konuşmuştum.
"Yine neyin dedikodusu var hm?"
Vale,cevap vermeden arabama bindiğinde bıkkınlık ile derin bir nefes vermiş ve şirkete girmiştim. Şirkete girdiğim an yine gözler bendeydi,etrafa sinirle bakıp yukarı doğru çıkarken yanıma gelen sekreter ile irkilmiştim. Elime bir kaç dosya verip,bir şey demeden ayrılmıştı ona öylece boşboş bakarken histerik bir gülüş atarak odamın bulunduğu kata gelmiştim. Kapımı açıp içeriye girdiğimde beni bekleyen davetsiz bir misafir vardı. Başkanın yanında gördüğüm tanıdık yüz ile beynimde birden şimşekler çakmıştı. Sesin artık kime ait olduğunu biliyordum. Çok iyi tanıdığım ve beni çok iyi tanıyan birine aitdi. Keun Suk...Elim kapının kulpundayken öylece kalmıştım,bu şaşırmak değildi farklı bir şeydi. Bir şey yapmak istiyordum,sesimi çıkarmak,hareket etmek ama olmuyordu. Keun Suk konuştuğunda istemsizce bir adım gerilemiştim,bu ufak hareket bile beni sarsmıştı.
"Hoş geldin,Jang Ash He. Beni hatırladın mı? Jang Keun Suk."
Başkan alkışlayarak yanıma geldiğinde kolumdan tutarak beni sandalyeye oturtmuş ve alkışlamaya devam etmişti. Yine ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum ama hoşuma gitmeyecekti biliyordum. Boş bakışlarıma karşılık olarak eliyle Keun Suk'u gösterdi ve konuşmaya başladı.
"Bay Jang'ın şirketin yeni projesi için nasıl bir fon bağışladığını bilemezsin Ash He. O kadar duyarlı ki fon için kendi adını bile kullanmadı."Keun Suk,ayağa kalkıp yanımda bulunan sandalyeyi çekmiş ve tam karşıma oturmuştu. Onu gördüğüm zaman istemsizce gerilmiştim ve bu gerilme hâlâ devam ediyordu. Bu şirketten önce çalıştığım şirketle bir anlaşması vardı. Sürekli şirkete gelip gidiyor ve bütün gün gözü benim üzerimde oluyordu. Bir gün beni kenara çekip bana olan duygularından bahsetmiş ve teklif dahi etmeyerek karşılık vermeye zorlamıştı. Ben ise karşılık vermemiş ve onu reddetmiştim. Keun Suk,bu olay yüzünden bütün parasını şirketten misli misli almış ve bahane olarak benimle bir olay yaşadığını öne sürmüştü. Ben ise direk kovulmuş ve soluğu burda almıştım. Yine aynı şeyi yapacaktı,ne kadar fon bağışladığını bilmiyordum ama büyük bir miktar olmalıydı. Başkanı bile mutlu edecek bir miktar. Ayağa kalkıp onun karşısına dikildiğimde sinirimi dışarı vurmak üzereydim ama o çok bilmiş başkanımız benden önce davranıp sevinçle konuştu.
"Lafımı tamamlayamadım Ash! Üstelik bağışcı olarak senin adını önerdi. Projenin yatırımcısı sen olarak gözükeceksin! Sadece sen!"
Başkana şaşkınlık ve telaşlı bir şekilde bakarken açık bıraktığımız kapının ardından bir ses duydum lakin bu sesi herkesten daha iyi tanıyordum.
"Benim karıma,kim ne bağışlıyor!? Ne haddine?"
Başımı kapıya doğru çevirdiğimde Seung Hyun'u görmemle daha da çok sinirlenmiştim. Evine gelmiyordu,ama o çok nefret ettiği şirketten bir dakika olsun ayrılmıyordu demek ki. Tam cevap vereceğim sırada arkamdan bir ses yükseldi.
"Ben bağışlıyorum. Tanımıyorsan söyleyim,Jang Keun Suk! Asya Prensi."
Keun Suk,ülkenin ona taktığı lakabı söylediğinde Seung Hyun'un sırıttığını gördüm. Onunla yarışacaktı çünkü Keun Suk'un nasıl biri olduğunu hemen anlamıştı. İnsanları analiz etmede oldukça iyiydi. Keun Suk, farklıydı Jiyong gibi değildi planlarla,oyunlarla uğraşmazdı. Ne yapacaksa insanın karşısına dikilip yapardı. Tanıdığım en cesur erkek olabilirdi. Son sözü söyleyen Keun Suk olduğu için istemsizce ona dönmüştü. Şimdi aralarında öylece kalmıştım. Benim sonum ne olacaktı? Tekrar başa mı dönüyordum?Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.🦋