Selamun Aleykum 🌿
Gün bitmeden yetiştim Elhamdulillah.
Keyifli okumalar 🤍
•••
"A-anne?"
Emir'den aldığı gözlerini, adamın baktığı yöne döndürdüğünde kalbinin ortasına hançeri hiç acımadan saplayan annesini görüyordu Dilara. İşte o anda bir sızı düşüyordu narin yüreğine. İşte tam da o an anlıyordu O'na ne kadar ihtiyacı olduğunu...
Meliha Hanımsa kızını ne çok özlediğinin farkına iyice varıyordu sesini duymasıyla. Onca şeye rağmen, söz dinlemeyen bir kız olsa da O'nun kızıydı Dilara. Tek başına evde duvarlar üstüne üstüne geldiğinde daha da çok anlamıştı aslında kızıyla birbirlerine dayanak olduklarını. Ama ne var ki hala aynı düşüncelerdeydi. Kızın yanlış yaptığını düşünüyor, bir kere geldiği bu dünya da böyle yaparak hayatını mahvettiğine kanaat getiriyordu. O'nu çekip almalıydı artık ucu bucağı olmayan bu deli saçmalıklarından.
Peki hakikati bilse böyle düşünür müydü hiç? Kalbinde iman şuuru olsa asla deli saçması der miydi? Aksine dünyaya gönderiliş amacımızın bu olduğunu, Allahu Teala'nın ayetlerinde de buyurduğu gibi bizim ancak O'na ibadet etmek için yaratılmış olduğumuzu ve gençlik gibi mühim bir zamanımızı nerelerde ya da hangi faydalı veya faydasız işlerde harcadığımızın sorulmadan hesabın bitmeyeceğini, bilmiyordu maalesef...
"Dilara, kızım."
"Senin n-ne işin var burada?"
Dilara annesinin O'na kızım demesini o kadar özlemişti ki tüm gardını indirebilirdi şuan. Ama bir dakika! İmanını korumak için bunu yapamazdı, yapmamalıydı.
"Seni buradan, bu saçmalıklardan kurtarmaya geldim kızım. Hadi artık, yeter bu ayrılık. Evimize gidelim. Hem sen de şu üstündekilerden bir kurtul, bir kendine gel. Eskiden nasılsan öyle ol artık kızım, lütfen."
Meliha Hanım söyledikleriyle hem Dilara'yı hem de orada bulunan herkesi sinirlendirmeyi başarıyordu. Kadının geliş amacını herkes bir güzel anlamıştı söyledikleriyle. Hz. Mevlana'nın da dediği gibi: Kalp deniz, dil de kıyıydı. Denizde ne varsa kıyıya o vururdu.
"Nasıl yani? Sırf bunun için mi geldin buraya? Sırf hala eski düşüncelerde olduğunu ispatlamak için mi yani? Ben de sanmıştım ki... Hıh, nasıl düşünebilirim ki zaten senin değişebileceğini? Sen yıllarca bunlarla mücadele etmedin mi?"
Dilara son söylediği şeyle birlikte üzerindeki kıyafetlerini gösteriyordu annesine. Sıkı sıkıya tutuyordu feracesinin eteğini. Sanki, sanki tutmazsa yine söküp atacaktı karşısındaki bu zavallı kadın üzerindekileri. Artık özlemle değil hayal kırıklığı ve adlandıramadığı bir tiksintiyle bakıyordu kadına Dilara. Bilse ki; o eve döndüğünde annesi onu rahat bırakacak, karışmayacak ve kendi nasıl yaşarsa yaşasın onun yaşantısıyla alay etmeyecek işte o vakit burada bir dakika durmaz koşardı kucağına. Hasret yüklü yüreği, her geçen gün bir hasrete daha ev sahipliği yaparken bunları taşıması da kolay değildi elbette.
"Dilara! Sabrımı taşırıyorsun. İnat etme artık. Zaten bir gün sıkılacaksın ve atacaksın bunları üzerinden. Hele bir yaz gelsin, o zaman göreceksin dünya kaç bucak. Koşa koşa geleceksin kapıma. Şimdi son kez söylüyorum: ya benimle gelirsin, ya da bir daha o eve ayak basamazsın. Seçim senin."
Meliha Hanım içindekileri döktükten sonra rahatlıyor, kahverengi ile sarı karışımı aralara röfle atılmış saçlarını sağ omzunda topluyordu. Artık bekleme sırasıydı. O kadar emindi ki kızının O'na hak vereceğinden, dudağı hafifçe sağa doğru kıvrılmış keyifle gelecek olan cevabı bekliyordu. İçinde, kızına kavuşacağına dair dolup taşan özlem de kıpır kıpır yapıyordu kalbini haliyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH-U MESRUR [✔️]
Spiritual"S-sen, sen bana böyle şeyler soramazsın. Yalandan sözlendik diye benim üzerimde söz söyleme hakkına sahip değilsin." Bir yandan konuşuyor, bir yandan da göz yaşlarını siliyordu genç kız. Bu ne tezat bir ilişkiydi? Kalbi yanıyordu Emir'in, duyduklar...