•••
"Dilara. Bunları ne sen söyledin, ne de ben duydum. Tamam mı güzelim? Biz birbirimizi böylesi severken ayrılacaksak varsın olmasın çocuğumuz! Hem... Hem yetimhanelerdeki anne-baba sevgisinden mahrum küçücük yürekler ne güne duruyor? Bir yetimin başını okşasak, sevgimizi onlara versek, en azından koruyucu aile bile olsak güzel olmaz mı?"
Karısına beklentiyle bakıyordu Muhammed Emir. Söyleyecekleri bitmemişti lakin gözlerinde küçük de olsa bir onay görmeyi umut etmesi en doğal hakkıydı genç adamın.
"En önemlisi de yaşıyorsak ümit var demektir. Öyle kolay mı Allahu Teala'nın hazinesinden ümidi kesmek? Unutma şeytanın en büyük tuzağıdır, insanın umutlarını tüketmesi. %1 de olsa, hamile kalma ihtimalin var, biliyorsun. Şimdi söyle bana; Rabb'imin kudreti (haşa) o yüzdeleri alaşağı etmeye yetmez mi? Hıh?"
"Elbette yeter, Emir. Ama..."
"Aması yok güzelim. Ben bu yuvayı kurana kadar, seninle bir olana kadar çok imtihandan geçtim. Şimdi bir olmuşken, bu yuvayı ayırmaya hiç niyetim yok."
Kocasının söylediklerinin üzerine, kuşlar toplaşıyordu genç kadının yüreğine. Bir türlü tebessüm etmeyi beceremezken, hazan ile baharın kavgasının galibi şimdilik belliydi. Hüznü yüzünden okunurken başını olumlu anlamda sallıyordu. Başka çaresi var mıydı ki? Ona bu kadar değer veren, böylesi seven bir adamı nasıl bırakıp gidebilirdi? Üstelik, kendi kurduğu cümlelerinin acısı kara kış gibi üşütürken yüreğini, dediklerinin gerçek olma ihtimalini dahi kestiremiyordu genç kadın. İyi ki kabul etmemişti Emir'i, iyi ki...
Eğdiği başını, alnına konan buseyle huzurla kaldırıyordu Dilara. Harelerine öldüğü adamın ışık saçan çehresi nihayet buruk da olsa dudaklarının kıvrılmasına sebep oluyordu. Başının iki yanındaki kemikli eller bu küçük tebessümün ardından sıkıca sarıyordu bedenini. Adamın nahif ve bir o kadar da aşk dolu sarılışına karşın genç kadın, iyice sokuluyordu sevdiğinin göğsüne.
Emir'se İçine katmak istiyordu gönül süsünü. Öyle bir sevgi akışı vardı ki karşısındaki kadına, tüm gücüyle sarıp sarmalasa da geçeceğe benzemiyordu sanki. Yine de tutuyordu kendini, karısının bir yerini incitmek, dikişlerine zarar vermek asla istemezdi. Düşüncesi bile aklını kaybettirmeye yeterdi.
Hafifçe bedenlerini ayırıp hala sarılmaya devam ederken "Güzelim, canım karım. Ben gideyim manavdan sebze meyve bir şeyler alayım. Sonra da güzel bir meyve salatası yaparım, yeriz. Akşam yemeğine de bol vitaminli sebzeli tavuk çorbası yaparım, Olur mu? Güç toplaman gerek, kocası iyi bakamamış derler sonra." Deyip, göz kırpıyordu Muhammed Emir bir kaç santim mesafeden ilgiyle ona bakan karısına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH-U MESRUR [✔️]
Spiritual"S-sen, sen bana böyle şeyler soramazsın. Yalandan sözlendik diye benim üzerimde söz söyleme hakkına sahip değilsin." Bir yandan konuşuyor, bir yandan da göz yaşlarını siliyordu genç kız. Bu ne tezat bir ilişkiydi? Kalbi yanıyordu Emir'in, duyduklar...