Bu bölüm güzel okurum Sergenizasyon 'a ithaf edilmiştir.
Bir hafta sonra...
"Dilara... Sen, sen ne zaman evlenecek yaşa geldin çiçeğim?"
"Asaf yapma, ağlayayım da yüzüm gözüm şişsin mi istiyorsun? Çirkin bir gelin olacağım senin yüzünden!"
Nihayet beklenen gün gelmiş ve duygular birbirine girmişti amca ve yeğenin konuşmalarında...
O kadar karmaşık hislerle cebelleşiyorlardı ki, sanki koca dünyaya sığamıyor gibiydiler. Bu yaşlarına kadar ayrı ayrı zamanlarda yüreklerine dolan hisler, şimdi var gücüyle aynı anda hücuma kalkmış gibiydi. Öyle ki genç adam, sanki yeğeni bir kat üstlerine değil de dünyanın öbür ucuna gidecekmiş gibi hayıflanmadan edemiyordu."Tamam tamam. Demiyorum bir şey. Ama..." Asaf yeğenine bir adım yaklaşıp işaret parmağını kaldırırken sürdürüyordu başladığı konuşmayı.
"...o adam, senin gözünden bir damla yaş akıtacak olursa, başına dünyayı yıkarım onun, seni de altında bırakmam. Anlıyor musun?"
Asaf hem sorar gibi hem de net bir ifade biçimi kullanıyordu yeğenine karşı. Sorar gibiydi, çünkü kırmak istemiyordu Dilara'yı. Netti, çünkü yalnız olmadığını anlasın istiyordu. Ağabeyinin güzel emanetine, ne pahasına olursa olsun sahip çıkmaktı onun görevi. İçi yana yana başkasına emanet etse de, yeğeninin gözlerindeki ışığı görmek az da olsa soğuk sular serpiyordu neyse ki yüreğine.
Herkes sevdiğiyle geçirmek ister, herkes acıyı da tatlıyı da gönül verdiği insanla paylaşmak isterdi. Bu yüzdendi ya zaten, ses çıkaramaması onlara.
Dilara'ysa anlayışla tebessüm ediyordu, biraz önce mahsustan da olsa çemkirdiği amcasına. Biliyordu, onu kanatları altından çıkarıp başkaya vermek zor geliyordu Asaf'a. Adamın endişesini saklamaya çalışan bakışlarına inat, güven verircesine tek elini kaldırıp takım elbisesinin üzerinden amcasının kolunu sıvazlıyordu genç kız.
Sonrasında da "Merak etme. Emir beni üzecek bir şey yapmaz İnşaAllah amcacığım, içini ferah tut sen." Diyordu, sonlara doğru kısılan ses tonuyla.
Genç adamsa kalbindeki yağmurların gözlerine geliyor olduğunu hissettiğinden olsa gerek bir çırpıda sarıveriyordu yeğenini kollarıyla. Akmaması için yoğun çaba sarf ettiği yaşları tavana bakarken geri göndermeyi de başarıyordu aynı zamanda.
Onlar sarılırken içeri Asaf'ın gözünden sakındığı bir diğer kadın giriyordu. Kelimenin tam anlamıyla, mavi ve yeşilin birbirine kavuşması gerçekleşiyordu böylece. Yan tarafında kalan kapıya irislerini döndüren genç askerin gönlü, gözüyle savaş içine giriyordu. Yüreğiyle sevdiği kadını, hareleriyle rahatsız etmekten son derece kaçınıyordu Asaf. Son haftalarda genç kızın çekingenliğinden bu çıkarımı yapmış, kendine bir saniye de olsa bakmaması gerektiğini hatırlatıp duruyordu artık. Biliyordu ki; öylesi temiz bir kadını, böylesine temiz bir sevgiyle de olsa rahatsız etmeye hakkı yoktu.
"Dilara, ağabeyim gelecekti de ben de müsait olup olmadığını kontrol etmek için bir bakayım demiştim."
Emame karşısındaki, ona eskisi gibi özel hissettirmeyen, lakin hala yüreğinden söküp atamadığı adamın, deniz gözlerine öyle ağır, öyle içine işleye işleye bakmak istiyordu ki yine de yapamıyordu bunu. Yapmaması gerekiyordu çünkü. Hem... Hem Asaf onu öyle özel biri olarak görmezken, Konya'da gördüklerinden sonra üstelik bu kadar değişmişken, buna nefsi dâhi cesaret edemiyordu. Olmazdı. Bu konu açılmadan kapanmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH-U MESRUR [✔️]
Spiritual"S-sen, sen bana böyle şeyler soramazsın. Yalandan sözlendik diye benim üzerimde söz söyleme hakkına sahip değilsin." Bir yandan konuşuyor, bir yandan da göz yaşlarını siliyordu genç kız. Bu ne tezat bir ilişkiydi? Kalbi yanıyordu Emir'in, duyduklar...