Selamun Aleykum 🌿
Medya| Uzaklara Savrulalım 🎼
•••
"Meliha, ye-yengem... Çiçeğim özür dilerim böyle bir günde..."
"Asaf, anneme ne oldu?!"
Dilara annesinin adının yankılandığı, her kafadan bir sesin çıktığı salonda boğulacak gibi hissediyordu. Bir el yapışmış da canını almadan bırakmayacak gibiydi sanki. Sanki, her şey bir hiçliğe doğru yol alıyordu. Olduğu yer, yaşadığı mutluluk hepsi olmaması gereken bir şeymiş gibi geliyordu şimdi. Atılan her çelme de daha güçlü ayağa kalkan o kız neredeydi? Şuan üfleseler duracak gibiydi kalbi. Asaf'ın her eveleyip gevelediği harfte içini kaplayan korku hazan mevsimine sürüklüyordu zayıf bedenini. Oysa, oysa az evvel yaşadığı şey bahar değil miydi? Ne çabuk geçmişti yaz mevsimi de, tekrar gelmişti hüznün mevsimi?
"Annen kaza geçirmiş ve hastaneye kaldırmışlar."
"Ne?"
Yok, hayır böyle bir şey olamazdı. Olmazdı değil mi?
Artık bedenini taşımaya güç yetiremeyen ayakları dizleri üstüne çöküyordu Dilara'nın. Usulca yanaklarına kayan ateşle sözleşme imzalamış göz yaşları, mutluluk için giydiği mor elbisesini, hüzünle ıslatıyordu. Mimiklerinin bir milim dâhi oynamaması başta Emir olmak üzere herkesi endişeye sürüklüyordu.Dilara'sıyla birlikte yere çöken Muhammed Emir, gönül süsünü göğsüne yaslayıp avutmak, her şey geçecek güzelim demek istiyordu. Pamuk tenini kan kırmızısına çeviren yaşları, tek tek parmaklarıyla öperek silmek istiyordu. Lakin yapamazdı. Henüz helali değildi kalp ağrısı. Henüz bunları yapacak yetki verilmemişti genç adama.
"Gönül süsüm. Lütfen böyle yapma, kendini bırakma. Annenin o dik başlı kızına ihtiyacı var şimdi. Peki ağla, ağla ama... Kendini harap etme güzelim."
Dilara'ya ağla derken kendi gözünden akan tek damla yaştan haberi yoktu Emir'in.
Ellerine tutuşturulan peçeteyle vardığı farkındalık kendi kendini hayretlere düşürüyordu. İki kalp birbirine geçince, biri diğerinin aynası oluyordu işte. Kara kış da, ılık ılık esen bahar yelleri de hep birdi şimdi onlar için. Acı da keder de pek tabii...
•••Bir insan kaç kere tadardı acıyı?
Kaç kere sürüklenirdi ruhu, oradan oraya?Kaç kere çıkmaza girerdi de bir kurtaranı olmazdı?
Annesinin haberinden sonra apar topar döndükleri şehirde titrek bacaklarıyla ayakta kalmaya çalışıyordu Dilara. Bedeni henüz kendini bırakmasa da yüreği için aynı şeyi söyleyemezdi. Terk edip gitmiş de tüm sevinçlerini kederlerini, annesinin baş ucuna konmuştu sanki. Bir avuç can kıpırtısı dileniyordu yüreği, karşısında makinelere bağlı yatan kadından. Saatlerdir durmayan şelale misali çağlayan göz yaşları artık kurumuş olacak ki, bir damla daha vermeye mecali yoktu şimdi.
Bir araba... Tek bir araba ne hale getirmişti canını öyle? Ah insan! Bu kadar acizken büyüklenmen, kudreti sonsuz Rabb'ine nankörlük etmen niye?
Geldiklerinde ameliyattan henüz çıkan doktordan tüm olanları kısaca öğrenmişlerdi. O gün hiç yapmadığı bir şeyi yapıp şirkete gitmişti Meliha Hanım. Çıkarken de duyduğu, gördüğü şeyleri hazmedemeyen yüreği, akli melekelerine perde indirmiş de düz yolda arabanın kendisine çarpmasına sebebiyet vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH-U MESRUR [✔️]
Spiritual"S-sen, sen bana böyle şeyler soramazsın. Yalandan sözlendik diye benim üzerimde söz söyleme hakkına sahip değilsin." Bir yandan konuşuyor, bir yandan da göz yaşlarını siliyordu genç kız. Bu ne tezat bir ilişkiydi? Kalbi yanıyordu Emir'in, duyduklar...