[19] YA GERÇEKSE?

4.4K 449 334
                                    

Bu bölüm güzel okurum kitapbloogerrr 'a ithaf edilmiştir.


Üç hafta sonra...

Muhammed Emir'in itirafından sonra Aişe Dilara, bunun için can atsa da genç adamı bir kaç gün süründürmeyi ihmal etmemişti. Kız evi, naz evi derlerdi değil mi?

Nihayet her şey tatlıya bağlanmış artık iş, resmi ve gayri resmi işlemlere kalmıştı.

Muhammed Emir her şeyi en hızlısından planlayıp işleme koyarken, Dilara'nın istemem yan cebime koy tavırlarına da anlam vermeye çalışıyordu.
Birisi Dilara'ya 'fazla naz aşık usandırır' demeliydi canım artık!

Genç adam Hergün olduğu gibi bugün de erkenden kalkmış, dersi olmamasına rağmen sabah namazından sonra uyumayıp, gün içinde yapacaklarını telefonunun notlar kısmına pratik bir şekilde kaydetmişti. Plan kısmı tamam olduğuna göre artık uygulamaya geçmenin vaktiydi.

Düşünürken hızlanan nabzı, kendini ele verirken içinde tüten yangınları bir kendi bir de Rabb'i biliyordu. Biraz daha ayrı kalırsa Dilara'sından, yüreğinin kokusu dışarıya yayılmaya başlayacak diye de endişe ediyordu genç adam. Telefonunu komodinin üzerine usulca fırlatırken kayan telefon son anda, yerini bilir gibi düşmeden hemen önce durmayı başarıyordu. Emir'in bu durum açıkçası umrunda bile değildi. Atarken de bakmamıştı zaten.

Telefon orada sakinleşedursun, Emir çoktan banyosuna adımlıyordu bile. Çıplak ayaklarının artık dinlenmek istediğini çok iyi bilse de, duramazdı. Bu ayaklar gönül süsüne kavuşana kadar durmayacaklar diye yemin etmiş gibiydi adeta.

Duşunu aldıktan sonra üzerini giyip saçını kurutması on beş dakikasını alıyordu genç adamın. Hayatın her alanında hızlı ve pratik olmayı düstur edinmişti O. Çünkü hayat, boşa geçirilecek kadar kıymetsiz değildi. Özellikle Hergün saatlerce ayna karşısında durmak, içine değil de dışına özen göstermek saçmalık gibi geliyordu adama. Onun hayatı; Allah'ın rızası çerçevesinde, verdiği hiçbir nimeti israf etmeden, özellikle zaman gibi geri gelmesi mümkün olmayan bir şeyin bir dakikasını bile boş geçirmemek üzerine kuruluydu. Elbette bu zaman kavramında hem dünyalık hem ahiretlik vazifelerini aynı anda yürütüyordu. Aksi mümkün olamazdı zaten.

Dünya bir tarlaydı; burada ne ektiysek, ahirette de onu biçecektik.

Bugün takım elbise giymemişti genç adam. Klasik, spor karışımı bir kombin yapmıştı. Altına koyu gri normal kalıp kot pantolon, üzerine de yazlık beyaz, gri düğmeli bir gömlek geçirmişti. Uzun kollu gömleğinin kollarını iki kere kıvırırken odadan çıkan genç adam, karşı odanın kapısının açılmasıyla, aklını oyalayan, Dilara'ya ve dâhi tüm aileye yapacağı sürprize kısa bir ara veriyordu.

"Hayırlı sabahlar ağabey!"

"Hayırlı sabahlar kardeş!"

Emame ağabeyinin yaptığı taklide göz devirirken "Bakıyorum da keyfin yerinde damat bey. Taklitler yapılmaya başlandıysa sen yine kafanda bir şeyler kuruyorsun ve bize söylemeyeceksin, doğru mu?" Diyordu.

Emir kız kardeşinin, onu bu kadar iyi tanımasına çarpıkça gülümserken, Emame'yse ağabeyinin bu gülüşünden sonra artık tamamıyla emin oluyordu. Kesin hepimizi şaşırtacak bir şey yapacak!

RUH-U MESRUR  [✔️]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin