Selamun Aleykum 🌿
Önemli 📢
Bölümlerimiz her pazartesi, haftada bir gelecek inşaallah.Not: Kitapta geçen isimsiz tüm edebi sözler ve şiirler şahsıma aittir.
•••
"Gel otur şöyle yavrum."
Hatice Hanım Dilara'yı içeri davet etmiş, şimdi de yanına oturması için yer gösteriyordu. Kadıncağız torununun bu zamanda nasıl böyle güzel ve dindar bir kız bulduğunu da merak ediyordu doğrusu.
Emir'in kızlarla hiçbir zaman bir ilişiği olduğunu görmemişti. Bu karşısında el pençe divan duran kızcağızla ne ara bu raddeye gelmiş de bir de aralarında yüzük takmışlardı ki?
'Dedesine çekmiş demek' diye geçirdi içinden. Eski günlere, gençlik yıllarına gitti bir anlığına. Ah! Ne hoş adamdı Servet Bey...
Dilara ise tüm bu olanlara inanamıyordu. Emame neden böyle bir şey söylemişti? Neden Emir Hoca itiraz atmemişti? Hiç anlayamıyordu. Bu işin içinden nasıl çıkacaklardı? Hemen doğruyu söylemeleri gerekiyordu. Evet, evet. Yarın çok geç olabilirdi.
Yaşlı kadının gösterdiği yere ilerleyip usulca oturdu genç kız. Ardında bir çift gözün onu takip ettiğinden habersiz.
"Şey, teyzeciğim biz aslında..."
Sesinin kesilmesine neden olan Emame'nin ciğerlerinin ortaya fışkıracak gibi öksürük krizine girmesiydi. Öyle ki Dilara'nın, kızın bir an canını teslim edeceğini sanması kaçınılmaz oluyordu.
"Emame! İyi misin yavrum? Oğlum kalk kardeşine su getir! Ne öyle pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun? Tövbe Bismillah! İyice delirdi bu oğlan!"
Emir kardeşinin neden böyle bir şeye kalkıştığını anlamıyordu. Ama anlamaması hoşuna gitmiyor olduğunu da göstermezdi değil mi? Hele ki Dilara'nın anneannesine doğruyu söylemesin diye bu derece kendini heba etmesine gülmeden edemiyordu.
Artık hasta kadın daha fazla telaşlanmasın diye en sonunda kesiyordu öksürüğünü Emame. Biraz ileri mi gitmişti ne?
Deli kız...
"İyiyim anneanneciğim meraklanma sen. Geçti bak."
Bir yandan arada bir Dilara'ya döndürdüğü bakışları ile kaşlarını havaya kaldırıyor, anneannesi bakınca hemen tebessümle karşılık veriyordu genç kız. Yaşlı kadının bu yalanı öğrenmesi demek yeni bir kriz demek olabilirdi. İçinde biraz olsun baş göstermeye başlayan pişmanlığı hemen geri gönderiyordu Emame. Bunu Ağabeyi ve dostu için yapmıştı. Onların iyiliği için.
Dilara ise Emame'nin bakışlarından sonra dilinin ucundaki kelimeleri geri göndermek zorunda kalıyordu. Geldiğinden beri ilk defa Emir 'e baktığında ise kapının önünde haykırdığı düşünceleri geliyordu aklına. Yine sancıyordu kalbi, ruhu ve tüm benliği.
Muhammed Emir birinin ona baktığını hissedip kafasını Dilara'dan tarafa döndürüyor ve gördüğü gözlerle öylece kalakalıyordu. Gönlüyle aklının savaşı hiç bitmeyecekti anlaşılan. Hala ne diye böylesine çarpıyordu bu iflah olmaz kalbi? Hala neyi görmeyi bekliyordu? Umut ettiği şey neydi? Kurumuştu işte bütün yapraklar. Geri dönüşü yoktu.
İki kalbin de aynı anda aklına yerleşen şey ise artık sahte de olsa sözlü olduklarıydı. Dilara'nın bal rengi gözleri bu düşünceyle bilye gibi açılırken gözlerini adamdan çekmek aklına dahi gelmiyordu. Emir'in de aynı düşünceyle boğuşuyor olduğunu bilmiyordu. Genç adamın kuruyan dudakları girdiği stresin tam olarak ne denli büyük olduğunu da anlatıyordu aslında. İki gönlün bir olduğunu görense bir tek Emame'ydi. Umuyordu ki iki sevdiği insan da bunu görürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH-U MESRUR [✔️]
Spiritual"S-sen, sen bana böyle şeyler soramazsın. Yalandan sözlendik diye benim üzerimde söz söyleme hakkına sahip değilsin." Bir yandan konuşuyor, bir yandan da göz yaşlarını siliyordu genç kız. Bu ne tezat bir ilişkiydi? Kalbi yanıyordu Emir'in, duyduklar...