Park Jimin, ufak dairesine gitmek üzere her zamanki gibi metroya bindiğinde başına garip bir olayın geleceğini kesinlikle beklemezdi. Bedeni yorgun ve ufak tefekti. Ayrıca elindeki ona ağırlık bile yapmayan tuvali tutan parmaklarının boğumları çoktan beyazlaşmıştı.Bitmemiş portresini evine götürme sebebi artık yaşını az da olsa geçirmiş Bayan Kang'ın çalışmaların olduğu odanın anahtarını kaybetmesiydi. Sonuç olarak bitmemiş çalışmayı kendiyle beraber evine götürmek zorundaydı. Akşamüstü olmasına rağmen çarşamba olduğundan olsa gerek, oturacak yer bulmuştu. Çantasını sıkış tepiş kucağına yerleştirdi ve tuvali, yer kaplamasın diye bacaklarının arasına sıkıştırmadan yerleştirip tutmaya başladı. Bir, iki duraktan sonra yavaş yavaş dolan metroyla iç çekti ve gözlerini etrafta dolaştırmaya başladı. Ta ki olağandışı bir şey farkedene kadar.
Karşı ve sol çaprazında kalan, muhtemelen onun gibi bir üniversiteli olan gencin odaklı bakışlarını yakaladı. Dolgun dudakları hafifçe aralandı ve gencin bakışlarını takip edip ilgisinin nerede olduğunu bulmakta zorlanmadı.
Zira genç adam açıkça, ondan tarafa dönük olan ve Jimin'in dizleri ardından yarısından fazlası görünen portreye bakıyordu.
Jimin istemsizce dudaklarını kıvırdı ve gözlerini kısarak portreyi kendince daha net görmeye çalışan gence yardımcı olmak adına dizlerini geriye çekerek tuvalin tamamını ortaya çıkarmış oldu.
Gencin bakışları birkaç saniyeliğine Jimin'in hafif tebessümüne baktı ve aynı şekilde tekrarladı. Ardından gözleri bu sefer daha büyük bir odaklanmışlıkla sabitlendi tuvale.
O kadar baktı ki Jimin de bakışlarını eğdi ve inceledi portreyi, sanki kendi çizmemişcesine.
Arkadaşı Jungkook'un portresiydi bu.
Portre çalışmasını onunla çalışmak istemişti ve Jungkook da hayır dememişti tabii ki. Dese de Jimin onu dinlemezdi zaten, en yakın arkadaşı o istemeden birçok şey yapıyordu zira.
Henüz detayları tamamen bitmemesine rağmen Jimin gururla söyleyebilirdi ki, bu haliyle bile oldukça güzeldi. Arkadaşının güzelliği onun yeteneğiyle yansıyınca güzel bir şey çıkmıştı ortaya.
Jungkook'un vücudu karşıya dönük haldeydi. Bakışları doğrudan ileri bakıyordu, gözleri ona bakan kişinin üstündeymiş gibi sanki. Elmacık kemiklerine yetişmeye çalışan saçları ortadan alnında hafif bir boşluk bırakacak şekilde sahici ve dağınıkça bir biçimde ayrılmıştı ve dudakları örtülüydü. Gözleri her zaman baygın bakıyordu, bu yüzden tabloya da bu şekilde başarıyla o baygınlıkla resmedilmişti irisleri. Biraz uykulu ve çokça masum görünüyordu.
Güzel bir çalışmaydı.
Fakat gerçekten o kadar güzel miydi, genç adamın bakışlarını çekemeyeceği kadar güzel miydi merak etmişti Jimin.
Bir yerden sonra umursamayı kesti, son duraklara yakın ineceğinden rahattı, başını arkaya yasladı ve birkaç dakika geçti. Kalabalık gittikçe azalıyordu, yanındaki yer boşalmıştı. Böylece yanına birinin oturduğunu hissetti, gözlerini aralamayacaktı lakin hafif bir öksürük bu düşüncesini tersine çevirmişti.
"Pardon," dedi derin ses.
Jimin gözlerini açtı ve sesin sahibine baktı. Deminden beri tabloyu izleyen o çocuktu bu. Hafifçe doğruldu ve duyacağı övgüye hazırlanarak tebessüm etti. Fakat beklediğinden fazlasını duydu.
"Bu portreyi almam mümkün mü?"
Gencin sesi gayet ciddi olmasa Jimin dalga mı geçiyor diye sorardı ona. Genelde çalışmalarına metroda alıcı bulmuyordu çünkü.