Perşembe günü, Taehyung öğleden sonraki dersinden çıktığında tek dileği Jungkook'u görme şansını kaçırmamış olmasıydı.Normalde çarşamba günleri rastlaştıkları oluyordu ama dün Taehyung bir süredir pek konuşamadığı Hoseok'la ders çıkışı bir kahve içmişti ve haliyle Jungkook'u görme şansını kaçmıştı elinden. Hoseok'la konuşurken bu şansı kaçırdığının farkındaydı ama zaten uzun süredir doğru düzgün konuşmadıklarından biraz sorumlu hissetmişti kendini bundan.
Adımlarını hızlandırmış ve onun gelişiyle neredeyse aynı anda gelen metroya, yanındaki yalnızca göz aşinalığı olduğu birkaç bedenle binmişti.
Etrafına baktı ve biraz ileride her zamanki yerinde oturan bedeni gördü. Adımları kontrolünde değilmiş gibi oraya doğru ilerledi. Karşıya oturmadan bir saniyeliğine olduğu yerde duraksadı ve Jungkook'un bakışları da ona değdi.
Göz göze geldiler ve Jungkook, Taehyung'a gülümsedi.
Taehyung içindeki tereddütü kenara bıraktı böylece ve Jungkook'un yanındaki boş yere oturdu, sanki her zaman yaptığı bir şeymiş gibi.
"Merhaba Jungkook."
Sesi biraz istemli ve çoğunlukla istemsiz olarak yumuşacık çıktı. Zira Yoongi bazen sesinin çok kalın bir tınısı olduğundan çok ciddi duyulduğunu söylerdi ve Jungkook da böyle düşünsün istememişti.
"Merhaba Taehyung." dedi Jungkook da her zamanki gibi kısık sesle.
Taehyung o an yalnızca 3 haftadan az bir süredir aşina olduğu bu bedende sevdiği ne kadar çok şey olduğunu farketti.
Kısık sesi, adını söyleyişi, baygın gözleri, solgun teni, boyalı elleri, yarım yamalak ojeli tırnakları, az önce onu gördüğünde hafifçe gülümseyişi ve sayabileceği bir çok şey.
Taehyung şıpsevdi bir insan olmamıştı hiçbir zaman. Fakat Jungkook'u gördüğünden beri tek gayesi buymuşcasına onu sevme hevesi vardı içinde. Onu sevmek, onun tarafından sevilmek ve onu daha da sevmek istiyordu.
"Nasılsın?" dedi Jungkook'a, sadece sesini tekrar duyma ihtiyacıyla.
Jungkook bir an "her zamanki gibi" demeyi çok istedi ama sonra karşısındakinin onun her zaman nasıl olduğunu bilmediğini farketti. Bu yüzden minik bir duraklamadan sonra ancak yanıtlamıştı onu.
"İyiyim, ya sen?"
Taehyung gülümsedi ve iyi olduğunu söyledi. Genelde bunu söylediğinde yalan söylüyor olurdu ama bu seferki doğruydu.
"Biraz solgun görünüyorsun." dedi sonra da Jungkook'a biraz endişeyle. Haklıydı, normalde olduğu yetmezmiş gibi o gün olduğundan daha da solgundu Jungkook.
"Öyle mi?" dedi Jungkook biraz şaşırarak, kendisinin farkında bir insan sayılmazdı çoğunlukla.
"Kansızlığım ve vitamin eksiklerim var. Sanırım bir de dün pek uyuyamadığımdan olabilir."
Taehyung endişeyle bakarken Jungkook bu ifadeyi beklemiyor gibi kaçırmıştı gözlerini.
"Vitamin desteği almıyor musun? Ayrıca bu durumda çok da düzgün beslenmen gerekir."
"Pek sevmiyorum onları." diyerek kestirip attı Jungkook.
"Ama hep evde hazırlarım yemeği, sağlıklı beslenmeye çalışıyorum genelde."Taehyung aklına az da olsa samimileştiklerinde ona vitamin almayı yazdı böylece. Kabul etmezse biraz zorlaması gerekirdi ancak.
"Kendine dikkat et lütfen." dedi içindeki düşüncelere rağmen sakin sesle.
Jungkook gülümsedi ve birkaç saniyeliğine sessiz kaldılar. Taehyung Jungkook'un konuşmasını beklemiyordu, fakat yine de yeni bir şey söylemek için biraz beklemeye karar verdi. Fakat ona kalmadan Jungkook konuştu.
"Bugün güneş çok güzeldi. Yürümek istiyorum." dedi kendi kendine konuşur gibi. Fakat Taehyung öylesine söylenmiş bu lafı kendi içinde özel bir yere koyup öyle yanıtladı.
"Benimle yürür müsün öyleyse?" diye sordu cesur cümlesine rağmen, çok çekingen bir sesle.
Jungkook'un bakışları şaşkınca ona kirpiklerinin ardından bakan gence döndü. Birkaç saniye duraksadı. Taehyung'un omuzları hafifçe çöker gibi oldu, bir an pişman olacak gibi de oldu hatta. Ancak Jungkook tereddütle aralamıştı dudaklarını.
"Olur." demişti bunu söylemek onun için çok zor bir işken.
Bu Taehyung'a yetti.
Normalde onun indiği duraktan önceki durakta indiler. Adımları telaşsızdı.
Güneş yukarıdan can yakıcı değil, hoş bir sıcaklıkla sarıyordu etrafı. Jungkook'un solgun tenine vuran güneş ışıkları Taehyung'un nefesini kesti. Bir süre yürüdüler. İkisi de oldukça yavaş ve sakindi.
Taehyung normal şartlarda alışkın değildi sessizliğe ama bu seferki sessizliği bile sevdi. Jungkook'un sakin nefeslerini dinledi ve yüzünde engel olamadığı bir gülümsemeyle kaçamak bakışlarla baktı ona.
Jungkook bir anlığına aniden durdu.
Güneşin ışıklarının tam altındaydı. Yüzüne yansıyan bu ışıktan hiç rahatsız olmayarak boynunu geriye doğru hafifçe attı ve tüm yüzünü güneşe çevirdi.
Gülümsedi.
Taehyung onunla birlikte durmuştu, bu görüntüyle nefesini tuttu bir anlığına. Yüzünü güzel bir ayçiçeği gibi güneşe çevirmiş ve ona içtenlikle gülümseyen bu bedene inanamıyor gibi baktı. Tenindeki parıltılar gözünü aldı, kalbinde bir sızı hissetti.
Sonra Jungkook başını tekrar Taehyung'a çevirdi, gülümsemekten kısılan gözleri ve kıvrık dudaklarıyla baktı ona.
"Güneşi seviyorum." diye fısıldar gibi konuştu.
Taehyung bir şey söylemedi. Yalnızca ona öyle bir baktı ki, Jungkook bir an kendini özel hissetti.
"Beni ve içimi ısıtan her şeyi seviyorum." dedi Jungkook gözlerini en sonunda kaçırırken.
Taehyung'un bakışları içi kaldırmıyormuş gibi, kıyamaz gibi baktı ona ve Jungkook için bir şey söylemesine gerek yoktu o an. Sonra tekrar yürümeye başladılar.
Taehyung o günden sonra ne için çabalayacağını biliyordu. Jungkook'u ve onun içini ısıtmaya çabalayacaktı tüm gücüyle.
Fakat az önceki bakışının Jungkook'un içini halihazırda zaten ısıttığını bilmiyordu o zaman.
selam😭 neredeyse 1 hafta olmuş😭😭 işe başladığımdan buraya girmek aklıma bile gelmiyordu ama kimse de sormayınca üzüldüm😭 çok az kişi okusa da birinin bile sormaması🥺🥺 neyse ben yayımlamaya devam görüşürüz bir dahaki bölüme