part 32, only jungkook and taehyung with their most honest feelings

7.2K 1K 267
                                    


Jungkook o gün okuldan dönerken Kim Taehyung'la karşılaşacağını tahmin ediyordu. Zaten tahmini zor bir şey değildi çünkü o gün hep karşılaşırlardı.

Konuşmayalı iki hafta ve de üç gün ediyordu o gün. Jungkook yalan söyleyemezdi, Taehyung'u özlüyordu. Tek söyleyebileceği buydu, altında anlam aramaktan yorulmuştu. Taehyung'u, tüm kişiliği ve bedeniyle, tüm davranışları ve halleriyle özlüyordu. Ne olarak özlediğinin bir önemi yoktu, yalnızca özlüyordu.

Taehyung metroya her zamanki gibi bindiğinde aklında bu vardı. Ancak aklındaki için herhangi bir adım atma niyetinde değildi. Elleri kucağındaydı ve gözleri de Taehyung ona bakmayı zaten reddettiğinden, ona rahatsızlık vermemek adına yerdeydi.

Bir iki durak geçti. Taehyung her zamanki gibi karşı çaprazındaydı ve telefonundan bir şeye bakıyor gibi görünüyordu. Jungkook kaçamak bakışlarını ondan çektiği sırada saçlarından bir telin gözüne girdiğini hissetti.

Sağ eli az önceye kadar baldırının altına sıkıştırdığından uyuşmuştu, o yüzden pansumanlı parmağının bulunduğu elini kaldırdı ve saçını gözünden itti. Taehyung ise o arada baktığı telefonundan gözlerini Jungkook'a çevirdi.

Jungkook üzerindeki bakışların aniliğine biraz şaşkın bir şekilde karşılık verdi. Taehyung'un gözlerinde hafif dehşete uğramış bir bakışla parmağındaki sargıya baktığını gördü ve o daha ne olduğunu anlayamadan çocuk bulunduğu yerden kalkıp, onun oturduğu yerin başında dikildi.

Jungkook refleksle başını kaldırdı ve oturduğu yerin başında dikilen Taehyung'a baktı aralanan dudaklarıyla.

"Parmağın," dedi karşısındaki sanki neredeyse iki buçuk haftadır konuşmayanlar onlar değilmişcesine.
"Parmağına ne oldu, Jeongguk?"

Jungkook ağlayacak gibi hissetti. Cidden. Taehyung, yalnızca parmağının sargılı olduğunu görmüştü ve her şeyi boş vermiş, karşısında ona parmağını soruyordu. Jungkook bunu hak edecek ne yapmıştı? Bir an aldığı nefesi titrekçe verdi ve cevap vermeden sesinin titremediğinden emin olmak istedi.

"Dikiş," diyebildi kısık sesle. "Dikiş attılar da, açıkta kalmasın diye sargılı."

Taehyung dehşete uğramış göründü ve Jungkook bir an cidden gözlerini parmağına çevirip bir şey olup olmadığından endişe etti.

"Dikiş mi?" dedi şok içinde karşısındaki.
"Dikiş, parmağına? Ne oldu, kim yaptı, kavga mı ediyordun?" Art arda sorduğu sorular Jungkook'u duraksattı.

"Ne- Hayır, Taehyung." dedi ilk önce şaşırarak.
"Kimse bir şey yapmadı."

Taehyung'un rahatlamış gibi bir nefes verdiğini görürken sözlerini devam ettirdi.

"Yanlışlıkla bıçak soktum ben, o kadar."

Az önceki rahatlama yerini iri gözlere bırakırken, Taehyung ona inanamıyor gibi bir sesle konuştu. Sesi telaşlıydı ve yüzündeki ifade ağladı ağlayacak gibiydi.

"O kadar? Yanlışlıkla nasıl bıçak sokabilirsin parmağına, Jeongguk? Dikiş atacak kadar hem de? Niçin dikkat etmiyordun? Ya çok daha ciddi bir şey olsaydı, hiç düşünmüyor musun bunları? Ne yapacaktım ben sonra?"

Kendinde değil gibi sıraladığı cümleler Jungkook'u şoka uğrattı. Çocuk birkaç saniye duraksadıktan sonra zorla konuştu.

"Özür dilerim." dedi, sesi sahiden mahcup ve de oldukça kısık çıkarken.
"Yalnızca dikkatsizliğime geldi bir an, bir şey kesiyordum ve-ve öylece oldu."

Sesi aniden gördüğü ilgiden olsa gerek, hafif titrekti ve ani bir duygusallık bastırmıştı. Taehyung'a bu kadar iyi olmak zorunda olup olmadığı sormak istiyordu isyan ederek.

"Özür dileme," diye fısıldadı Taehyung.
"Kendinden özür dile, Jeongguk. Dikkat etmeyerek kendine zarar veriyorsun. Ayrıca konuşmuyoruz diye mi böyle dikkatsizsin? Vitaminleri de bırakmışsındır şimdi, kendine hiç önem vermiyorsun."

"Hayır!" diye hızla inkar etti Jungkook.
"Hiç bırakmadım vitaminlerimi, Jimin'e sor istersen. Düzenli içiyorum, söz verdim sana."

Taehyung duyduğu sözlerle endişesini biraz bastırmış göründü ve birkaç saniye susarak Jungkook'un yüzünü izledi özlemle. Jungkook bir şey demeden ona müsaade etti ve boynu oldukça acımaya başlamasına rağmen tepesinde dikilen bu çocuğa şikayet etmeksizin baktı.

"Yapma, Jeongguk." dedi Taehyung en sonunda. Sesi yine kısıktı ve oldukça hüzünlü geliyordu kulağa.

"Böyle yaparsan uzak durmam zorlaşır. Beni yakınında istemiyorsan kendine dikkat etmen gerekir. Güzelce yemen, vitaminleri bırakmaman ve en önemlisi bir yerlerine bıçak sokmaman, bunun sonucunda da dikiş attırmaman gerekir. Aklım sende olursa nasıl uzak dururum, hiç düşünüyor musun? Bana bunu yapma, lütfen."

Jungkook ne ara dolduğunu bilmediği gözleriyle başını iki yana salladı.

"Özür dilerim-Çok, çok özür dilerim. Bilerek yapmıyorum, Taehyung. Sadece..." Duraksayıp burnunu çekti ve en sonunda acıyan boynunu rahatlatan bir hareketle başını eğdi.

"Sadece sen olmadığın andan beri hiçbir şey yolunda değil ve-" Tekrar burnunu çekti, aynı anda dolan gözlerini elinin tersiyle siliyordu.

"Ve ben, en başından beri hiç bunu istemedim. Senden uzak durmak, yan yana oturmadan aynı metroya binmek, bir yabancı gibi olmaya alışmak, gece durduk yere arayıp konuşmamak, eve aniden gelmemen. Tüm bunlar," Başını kaldırarak yaşlı gözlerini Taehyung'unkilere dikti.
"Tüm bunlar, o kadar zor ki."

Taehyung'un gözlerine bakmak onu daha da dürüst yaptı.

"Korktuğumu söylüyordum ama şimdi tek korkum bir gün yüzüne baktığımda tamamen yabancı birini görecek olmak. Kim Taehyung, bir gün bana tamamen yabancılaşacak gibi ve ben, sadece oturup izleyeceğim." Gözlerinden birkaç damla yaş yuvarlandı.

"Taehyung, çok acizce ama kaç gece bunun düşüncesiyle kalbimi sıka sıka ağladım bilmiyorum." diye fısıldadı.

"Günün birinde beni unutacaksın diye ödüm kopuyor." dedi gözlerinden yuvarlanan yaşlar eşliğinde.
"Doğru düzgün uyuyamıyorum bile, Taehyung. Lütfen-lütfen bir şey yap."

Taehyung istediği gibi bir şey yaptı ve pansuman olmayan parmağının bulunduğu elini kavrayarak hızla ayağa kaldırdı Jungkook'u.

Ayağa kalktığı gibi de elleri bedenini sardı ve Jungkook da, tüm ihtiyacı olan buymuş gibi ayağa kalktığı an Taehyung'un bedenini sıkı sıkıya sardı. Öyle ki, Taehyung bu sarılmada hissettiği özlem yüzünden dolu gözlerini yukarı çevirebildi sadece.

Jungkook, kolları arasında içli içli ağlarken Taehyung, onu sıkı sıkıya saran diğer elinin aksine ötekiyle saçlarını okşuyordu. Jungkook'un durmayan yaşlarına karşın yanağından aşağıya sadece birkaç yaş akmıştı ama iç çekip duruyordu genç çocuğu sararken.

"Geçti, Jeongguk." diyordu.
"Sen istemezsen hiç gitmem ki ben, güzelim."














😭😭😭😭nihayet😭😭nihayet başardım😭nihayet jungkook'um kendini ifade edebildi😭beğendiniz mi😭 umarım beğenmişsinizdir😭😭öpüyorum😭💓💓

soleilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin