Taehyung'un içi kaldıramayalı tam 3 gün, yaklaşık da 14 saat oluyordu.Kampüsün çimlerinde Yoongi ve Hoseok'la beraberdi. Yoongi nasıl olduysa dizlerine kafasını koymasına ses çıkarmamış, sessizdi.
Taehyung'un yüzünde engel olamadığı bir gülümseme vardı. Güneşin cömert olduğu başka bir gündü ve onun aklında da bilmem kaçıncı kez dönen yine aynı sahneydi.
Jungkook'un geriye attığı boynuyla güneşe gülümseyen yüzü.
Derin bir nefes çekti içine ve araladı gözlerini. İçi kaldırmıyordu. Böyle bir güzelliği, tüm bu naifliği kaldırmıyordu içi.
"Taehyung çekme içini başlayacağım ama artık, bu kadar belli etme kimi düşündüğünü."
Yoongi'nin huysuz sesi kulaklarına dolduğunda seslice güldü istemeden.
"Üzgünüm, elimde değil." dedi gülümsemesini bozmadan.
Hoseok gözlerini devirdi yanıtlarken.
"Farkındayız salak, iç çekip duracağına derdini söyle."Ancak Taehyung derdini söylemedi. Onun yerine yüzündeki gülümsemeyi sürdürdü ve yüzünde güneşi hissetti birkaç dakika daha.
Sonra da nihayet 3 gün, 14 saate yakındır içinde tuttuğu düşünceyi söylemek üzere araladı kıvrık dudaklarını.
"Jungkook güneşe benziyor."
Sesi bunu söylerken ne kadar heyecanlı olduğunu açık ediyordu ve bu hali iki arkadaşını da güldürdü.
"Bileğime dokunduğu o gün çözememiştim neden böyle olduğunu. Sanki bileğimin kenarını sımsıcak dudaklarıyla öpmüştü biri. Ama yüzünü güneşe çevirdiği gün farkettim."
İkisi de neyi farkettiğini sormadı çünkü Taehyung kapalı gözleri ve sakin nefesleriyle devam edeceğini belli ediyordu.
"Jungkook, ilk andan beri ısıtıyor içimi. Sanki olduğu her yeri aydınlatıyor, metronun boğucu havasını bahara çeviriyor. O gün, güneş onun yüzüne değdikten sonra kafasını bana çevirip bakınca asıl güneş oymuş gibi kamaştı gözlerim."
Taehyung titrek bir nefes çekti içine ama gülümsemesi sürüyordu.
"Bundan sonra benim güneşim Jungkook."
Yoongi biraz tedirgin bakışlarına rağmen, gülümsemesi sürerken Hoseok'a kaçamakça göz değdirdi, genç çocuğun bu durumu atlattığını biliyordu ama tepkisini merak etmişti yine de. Hoseok ise bu duruma alıştığını belli eder gibi belli bir şekilde değildi, yalnızca arkadaşının bu ani ve kuvvetli gelişen hisleriyle şaşkına uğramış gibiydi.
Taehyung'un bu ani hisleri, bu baskın aşkı yalnız kaldıklarında biraz tiye aldıkları bir şeydi. Taehyung ise bu durumu tahmin ediyordu, anlaması zor değildi zaten bakışlarından. Arkadaşları belli ki aşkını ciddiye almıyorlardı. Sorun yoktu, Taehyung biliyordu ki basit bir duygu yoğunluğu değildi bu. Biliyordu, Jungkook o kişiydi. Deli gibi aşık olacağı ve hayatı boyunca bununla anacağı o kişiydi.
"Ders başlayacak, kalkalım artık."
Söyleyen Yoongi'ydi. Ağır ve garip havayı dağıtmak için sesini basit çıkarmış, bu cümle de istediği etkiyi yaratarak dizlerindeki Taehyung'un doğrulmasına ve Hoseok'un da hareketlenmesine yol açmıştı.
Ayaklandılar ve binaya elleri ceplerinde yürürken birkaç saniyelik sessizliklerini sürdürdüler. Taehyung'un içi ciddiye alınmadığını bilmesine rağmen sevinçle doluydu. Hoseok biraz onun hevesini kırmaktan korkar gibi, çoğunlukla da istemsizce aklına gelen bir dizeyi mırıldandı yarımağız.
"Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri, öpüşürken yok olan ateşle barut gibi."
Taehyung bir şey demedi, gözleri hala karşısında, dudaklarında çabasız tebessümü ve elleri ceplerinde yürüdü.
Yoongi ise kaçamakça bir bakış attı Taehyung'a. Onu kırmaktan korkuyordu ama dürüstçe düşüncesini söylemenin, arkadaşının sözlerine destek çıkmanın isteğiyle o an kırılacağını bilip bilmese de araladı dudaklarını ve de Hoseok'un yarıda bıraktığı alıntısını sürdürdü duraksamadan.
"En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir. Aynı tat isteği, iştahı köreltir. Onun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin; çok hızlı giden de çok yavaş giden gibi geç varır hedefe."
Taehyung'un çok iyi bilindiği o alıntının devamı kulağına çalındığında, bunun kendisine açıkça söylenmiş bir eleştiri olduğunun bilincindeydi. Yoongi de bunu kanıtlar gibi sözlerini bitirir bitirmez, bir şey söylemesinden beklentili gibi kendisine dikmiş ve çekmişti gözlerini geri.
Ardından Yoongi ve Hoseok ikilisi birbirlerine kaçamakça bakıp gülümsediler, Taehyung'un belli bir savunması olmayışı ve bu aşkın yaz yağmurundan farksızlığı bu gülüşlere sebep olmuştu.
Hala aynı ifade ve pozisyonla yürüyen Taehyung'un gözünden bu alaylı gülüşler kaçmadı. Arkadaşlarının kötü niyetle bunları yapmadığını biliyordu ama normal hali olsa emindi ki buna az da olsa bozulurdu sinirleri.
Oysa aklı o kadar Jungkook'la doluydu ki, pek sinirlenemedi o an.
Zoruna gitmedi bu sözler. Belli bir savunma yapmadığı için gerilen dudaklara istediğini vermek istedi ama. Aşkı onu laftan sözden düşürmüş değildi henüz.
Kimseyi inandırmak zorunda değildi, biliyordu ama Jungkook'a olan duygularının sürekli hafife alınmasından ve sorgulanmasından sıkılmıştı biraz. Yolun başında susarsa ileride büyüyebilirdi bu imalı sözler.
O yüzden hafif gülümsemesi yüzünde oturuluyken, sesinde sinir duyulmaksızın, her zamanki sakin ve derin sesiyle araladı dudaklarını. Sözleri binaya olan kısa yolun geri kalanında Hoseok ve Yoongi'nin gülüşlerini silmesine ve işin ciddiyetini sorgulamasına sebep olmuştu tam da istediği gibi.
Zira Taehyung onların yaptığı alıntıyla aynı kitaptan, pek düşünmeden ve tüm içtenliğiyle söylemişti bu cümleyi.
"Yarayla alay eder, yaralanmamış olan."
ben ve her kurguma yansıttığım romeo ve juliet obsession'ım🤞🏻✌🏻✌🏻 ayrıca kimsenin okumadığı biricik ficim💗✊🏻