Jungkook o cumartesi Taehyung evden giderken kendisini kötü hissetti.İçinde biri onun hiç gitmesini istemedi ama bir şey de diyemedi. Daha çok yeni olduklarından hala ona tam olarak isteklerini söylemekten çekiniyordu ve zaten durumlarının belirsizliği de elini kolunu bağlıyordu.
Saat neredeyse 8'e geliyordu, Taehyung onunla akşam yemeği yedikten hemen sonra ayrıldığında. Jungkook'un aklına annesini görüntülü arayacağı geldi ve laptopunu renkli sehpasına yerleştirip koltuğuna attı yorgun bedenini. Aramasını yanıtlayan annesi birkaç saniyeyi telefonu sabitlemeye çalışarak, kalanını da Jungkook'a nasıl olduğunu ve yemek yiyip yemediğini sorarak geçirdi. Fakat asıl soru Jungkook için beklenmedik bir anda gelmişti.
"Kim gelmişti bugün? Zil çaldı ya biz konuşurken." dedi annesi ve Jungkook duraksayıp ekrana baktığında birden bire kendini çok garip hissetti. Annesi onu beklemeden kendince bir tahmin yürüttü ve açıkçası oğlunun gerildiğini bile farketmedi.
"Jimin miydi?"Jungkook yalan söylemek istemedi. Yalan söyleyecek ne vardı ki? Durduk yere annesine bunu yapmak istememişti.
"Hayır." dedi mırıltı gibi bir sesle. Ardından konunun kapanmasını istediğini belli eder gibi, "Başka biriydi." dedi ve sustu.
Ancak bu konu annesinin birkaç saniye önce olduğundan daha dikkatini çekiyordu şimdi. Zira oğlu eve Jimin'den başkasını getirdiğinden daha önce hiç bahsetmemişti.
"Hm, kim?" diye sordu yasladığı çenesiyle ekrana yaklaşırken.
Jungkook gözlerini evin içinde dolaştırırken yalan söylemiş olmayı diledi ama o saatten sonra bir şey anlam ifade etmeyecekti bu düşünce.
"Biri işte, anne." dedi rahatsızca. Nedensizce gerilmişti ve annesi de farkına varmıştı bunun.
"Jeongguk," demişti aldığı cevapla annesi, sesi heyecanla ve bilinçle kısılmış, gözleri parlamıştı oğluna bakarken.
"Özel biri mi ki?"Jungkook kasılmaktan ölmüştü oturduğu yerden. Ayak parmaklarını içe doğru bükmüş, kendi evinde bir yabancı gibi oturuyordu öylece.
Özel biri miydi ki? Tabii ki özeldi, yalnızca onun açısından bir özellik değildi ki bu. Taehyung özel biriydi zaten.
"Evet." dedi o yüzden. "Özel biridir Taehyung."
Annesinin gülümsemesinin büyüdüğünü farketti ve soğuk soğuk terledi.
"Taehyung demek," dedi hülyalı bakışlarla annesi. "İsmi de güzelmiş. Fotoğrafını göster bakayım."
Jungkook titredi ve gülmeye çalıştı.
"N-nerden çıktı şimdi anne?"Annesinin anladığı şey açıktı. Jungkook kimliğini 15 yaşında açıklamıştı annesine. Erkeklerden hoşlandığını söylemiş ve ters hiçbir tepki almamıştı. Zaten annesi babasıyla boşandığından beri oğluna hiç karışmazdı ama aksi halde de onun kimliğine karışacak hali yoktu. Babasına da hiçbir zaman açıklamasa da onun her şeyi bildiğinin farkındaydı ve o da ses çıkarmamıştı. Jungkook bu konuda kendini çok şanslı görüyordu.
Aslında annesi o ilk açıkladığı zamanlarda bu konu hakkında onu oldukça sorgulamıştı. Biri mi var diye sormuştu, fakat yoktu. Olmaması da şüphelendiriciydi ve Jungkook 15'inden beri hiç bir sevgili yapmamıştı, gülüşerek mesajlaşmıyordu bile ve haliyle kadın şimdi birinin olması düşüncesiyle heyecanlanmıştı.
Oğlunun diğer sorunlar yerine oğlan meseleleriyle uğraşmasını ne kadar isterdi aslında.
Jungkook annesiyle daha önce konuşmadığı bu konunun vücuduna iyi gelmediğini farketti. Ciddi manada titriyordu ve içinden bozuk plak gibi takıldım resmen, diye geçirip kendini dalga geçerek rahatlatmaya çalışıyordu.
Annesini fotoğraf konusunda ısrar etmedi ama konuyu da değiştirmeye istekli değil gibiydi.
"Sizin üniversiteden mi?" diye sordu ve Jungkook'tan beklemeden yanıtını aldı.
"Hayır, Seul Ulusal'dan."Annesi anladım tarzında bir şey söyledi ve yüzüne yine aynı gülüşü takındı.
"Lafı geçtiğinden beri gözlerin parlıyor. Gerçi biraz da hasta gibi oldun ama utandın herhalde."Jungkook bu söylenenleri beklemediğinden ekrana bir an boş boş baktı ve annesine bir fırsat daha yaratmış oldu.
"Onu seviyor olmalısın."
Annesinin yüzünde şefkatli bir gülümsemeyle söylediği şey onun yüzüne okkalı bir tokat yemiş gibi hissetmesine sebep oldu ve nedenini bile anlamadı.
Onu seviyor olmalıydı.
Sahiden, diye düşündü. Onu seviyor olmalıyım.
Onun yanında hiç sıkılmadan oturdum. Ellerini izledim. Rahatsız olmasın diye onunla tanıştığımdan beri kulak tıkaçlarımı takmadım. Bazen benimle sesli konuşmasına sinirlenmedim. Onun için elmalı turta pişirdim ve evi temizleme zahmetine girdim. Hatta yetmezmiş gibi söylediği sözler kalbimi mahvetti ve öpüştük. Öpüştük biz.
Ben, daha önce herhangi birine aşk manasıyla dokundum mu? Ama Kim Taehyung'u tanıdım. Evime çağırdım. Bacaklarımız iç içe oturduk ve öpüştük.
Tanrım, diye düşündü sonra. Dehşetle karışık bir aydınlanma yaşadı.
Neler yapmışım ben?"Jeongguk?" sesini duydu sonra.
Gözlerini tekrar ekrana çevirdi ve annesinin endişeyle ona baktığını gördü. Herhalde çok sustuğumdandır, diye düşündü. Ama birkaç saniye bile geçmeden öyle olmadığını anladı.
"Neden ağlıyorsun şimdi?"
Annesi söyleyene kadar ağladığının bile farkında değildi.
Ekranın diğer köşesinden kendi görüntüsüne baktı ve bu onu olabilirmiş gbi daha da korkuttu. Yüzü kıpkırmızı olmuştu ve annesinin dediği gibi, bildiğiniz ağlıyordu. Gözlerini ekrandan, kucağındaki ellerine çevirdi ve titrediklerini gördü. Ardından ağlamasına devam ederken annesine baktı çaresizce.
"Anne korkuyorum."
Aniden konuştu. Sanki ağzından kaçmış gibi çıktı bu cümle dudaklarından. Son günlerde zaten farkında olduğu bu düşünceyi dışa vurdu nihayet.
"Daha önce olmadı hiç böyle. Çok korkuyorum ben."
Sonra ağlamasına devam etti. Annesi ekranın diğer ucundan ona teselliler verdi. Oğluna alışacağını, çok yeni olduğunu ve korkacak hiçbir şey olmadığını söyledi defalarca. O da uzun uzun dinledi. Nihayet aramayı sonlandırdıklarında Jungkook yatağına gitmedi. İki büklüm koltukta yattı ve uykuya dalana dek titremesi sürdü.
Jeon Jungkook Kim Taehyung'la olduğu her an çok iyiyken, onsuz her anda ise korku doluyordu.
erken attımm💓💓umarım bu yüzden oylar düşmez🥺 beğendiyseniz oy vermeyi unutmayınn💝