part 8, confession to jimin

9.6K 1.2K 399
                                    


Jungkook o pazartesi suçlu hissediyordu.

Yaşanan o olayın ardından toplamda iki gün geçmişti. Jimin'le her zamanki gibi çimlerde oturuyorlardı.

Jimin hep bahsediyordu. Dün markette yaşadığı o kısacık olaydan, izlediği bir videodan, annesinin son aradığında ne söylediğinden.

Jungkook ise suçlu hissediyordu çünkü o çocuğu anlatmamıştı ona.

Biliyordu, Jimin böyle bir şey yaşıyor olsa bir an bile beklemeden her şeyini anlattığı gibi anlatırdı ona olanları ama o yapmamıştı işte.

Ne diyecekti ki? Metroda bir çocuk var ve bana bakıyor, mu diyecekti?

Çok saçmaydı. Karşısındaki Jimin yerine başka bir insan olsa, "Bundan bana ne anasını satayım?" diye sormaz mıydı?

Fakat biliyordu ki söylemesi gerekliydi. Jimin başka bir insan değildi, Jimin'di ve biliyordu ki eğer böyle bir şey olduğunu ve Jungkook'un ondan sakladığını öğrense çok kırılırdı.

O yüzden arkadaşı anlattığı şeye nokta koyduğunda bakışlarını ondan çekmiş ve ellerine dikmişti. Yutkundu ve derin bir nefes aldı. Jimin'in gözleri ani mod değişikliği yüzünden beklemeden ona dönmüş ve bir şey söyleyeceğini anlayarak sessiz kalmıştı. Jungkook beklemek onu daha da gereceğinden yalnızca hemencecik söyleyip bitirmek istedi.

"Jimin, biri bana bakıyor." dedi aniden.
"Bizim yaşlarımızda, erkek."

Jimin'in kaşları duyduklarıyla kalktı ve devam etmesini ister gibi arkadaşına baktı.

"Ben aslında bana baktığından emin değildim. Çünkü şey, o biraz fazla benim için ve- ve bilirsin yani ben pek,"

Jungkook cümle kuramayacağını anlayarak duraksadı ve derin bir nefes aldı.

"Ben pek dikkat çekici bir tip değilimdir."

Jimin'in yüzü yumuşadı ve bakışları şefkatle sardı Jungkook'un yüzünü.

"Dalga geçmek için bile baktığını düşündüm bir süre ama öyle bakmıyor. Yani o tarz bir bakış değil. Beni tanıyor gibi bakıyor."

Jimin nihayet dudaklarını araladı ve utançtan yanakları kızaran arkadaşına,
"Ya sen?" diye sordu.

Jungkook için en zor kısım bu olduğundan yanakları daha da kızardı ve her zamankinden kısık duyulan sesiyle yanıtladı.

"Ben de bakıyorum."

Aldığı nefes bu sefer titrekti ve bunu duyan Jimin koskocaman bir gülümseyle bakmıştı Jungkook'a o görmese de.

"Onun kadar bakmıyorum ama bakıyorum. Anlamıyorum neden böyle yaptığını ama bakıyorum işte. Yani daha önce hiç metroda biriyle birbirimize bakmamıştık, neden bakıyor anlamadım."

Tıpkı küçük bir çocukmuş gibi, kendine kızar gibi konuştu Jungkook.

"Belki de senden hoşlanmıştır." dedi Jimin, onun bu hiçbir şey bilmeyen haline karşın.

Arkadaşı birinin onunla flörtleştiğine dahi ihtimal vermiyordu ve bu belli etmese de Jimin'i fena üzmüştü o an.

"Jimin, anlamıyorsun ama." dedi Jungkook tüm bu itiraf boyunca ilk defa gerçekten gözlerini Jimin'in gözlerine dikerken.

"Onu görmedin. O benim kulvarımda bir tip değil. Yüzü, giydiği kıyafetler ve her şeyi benimkinden daha güzel. Onun gibi birinin benimle ne işi olduğunu anlayamıyorum."

Ardından sinirlenmiş gibi burnunu çekti ve gözlerini kaçırdı tekrar.

"Güzel insanların benimle ne işi olur anlamıyorum."

Jimin başını iyi yana salladı ve oldukça ciddi bir sesle konuştu.

"Sen de güzelsin Jungkook, şunu inkar etmeyi kes. Çok güzel bir çocuksun sen."

Ardından arkadaşının söylediklerinin hiçbir yönden aklına yatmadığını belli etmek ister gibi tekrar konuştu.

"Olmasan da çok basit bakıyor olurdun ayrıca, güzel insanlar yalnızca güzel insanlardan mı hoşlanabilir?"

Jungkook yanlış anlaşılma korkusuyla başını hızla iki yana salladı.
"Hayır, hayır tabiki."

Ardından omuzlarını yenilgiyle düşürdü ve arkadaşının güzel gözlerinde dinlendi gözleri.

"Jimin, korkutuyor sanırım bu beni."

Jimin'in minik eli uzanıp arkadaşının saçından bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı.

"Jungkook, bu kadar korkacak bir şey yok. 19 yaşındasın ve kimseyle o tür bir bağ kurmadın, sence de artık biraz cesur olma vakti gelmedi mi?"

Jungkook bir şey söylemeden gözlerini kapattı.
"Cuma günü," dedi sessizce, bu ayrıntıyı vermek için zorlayarak kendini.
"Anahtarını düşürdü. Yemin ederim yalnızca başına bela olmasın diye anahtarı da alıp koşarak peşinden gittim."

Jimin içindeki heyecanı belli etmemek için yutkundu ama sabırsızlığını önleyemedi.
"Sonra?" diye sordu kısık sesle. Jungkook dudaklarını ısırdı ve devam etti.

"Sonra yetiştim arkasından, ne diyeceğimi bilemediğimden," Dudaklarını ıslattı ve arkadaşının heyecanla parlayan gözlerine baktı.

"Uzanıp bileğine dokundum. Hemen durdu zaten. Teşekkür etti, niye seslenmediğimi sordu, bende bağırmaktan hoşlanmadığımı söyledim. Sonra o yine teşekkür etti. Ben de sorun olmadığını söyledim. Bana gülümseyip durdu. Sonra görüşmek üzere dedi, bende öyle dedim. Sonra da geri döndüm işte."

Jungkook tek nefeste anlattı, ardından aniden sustu ve ilgiyle ona bakan arkadaşına baktı.

"Jimin." dedi. "Bana çok güzel baktı."

Jimin'in dolgun dudakları ne kadar kıvrılabilirse o kadar kıvrıldı ve bir mırıltı çıkardı.

"Jungkook." dedi sesi bile gülümsediğini belli ederken.
"Bugün metroya beraber binelim mi?"

Arkadaşına o çocuğu görüp göremeyeceğini soruyordu kendince ve Jungkook da çoktan anlamıştı niyetini.

"Evet." dedi o yüzden. "Beraber binelim."

Aldığı cevapla gülümsedi ve bir daha belli bir süre konuşmayacak gibi duran arkadaşına o önleyemediği mutlulukla baktı Jimin.

İçinden çok kuvvetli bir ses o çocuğu çoktan tanıdığını fısıldıyordu ona.













taekook'un olmadığı çok bölüm oluyor ama yakında full of taekook takılacağız ve açıkçası hep bu sıklıkla atacağım ama yine de okuyanlar oy verirse çok sevinirim?🥺🥺 teşekkürler şimdiden💝💖💞💗

soleilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin