Bazen "Sanırım bu olsa bir daha ayağa kalkamam." diye düşündüğü olurdu Taehyung'un.İlk olduğunda 10 yaşındaydı ve küçük kardeşini kan kanserinden kaybetmişti. Ayağa kalkamam demişti fakat insan değil miydi? Kalkmıştı işte. İnsan bazen buraya kadarmış diye düşünüyordu ancak asla oraya kadar olmuyordu.
Taehyung kardeşi öleli 6 gün olmuşken, parkın önünden geçerken ona el sallayan ölen kardeşi yaşında bir çocuğa gülümsediğinde anlamıştı. Hiçbir şey öldürmüyordu aslında insanı. Yıkıyordu, mahvediyordu ama eninde sonunda hayat da devam ediyordu.
Jungkook'la yaşanan şeyden sonra Taehyung ertesi gün okula gidemeyeceğini düşünmüştü. Sabah uyandığında da bu düşünce hakimdi. Sonra annesi aradı, bugünkü derslerini sordu ve Taehyung hatırladı. Annesi onu bu şehre istediği üniversitede istediği bölümü okusun diye yollamıştı. Taehyung ne yapıyordu? Jungkook'a olan aşkı annesine karşı olan sorumluluğunu örtebilir miydi? Ya da bunu boşverin, Jungkook'a olan aşkı hayatını şak diye elinden mi alacaktı ki? Elbette üzülecekti ama hayatı devam edecekti nihayetinde.
Taehyung daha 5 yaşındaki kardeşini kaybetmiş ve üstesinden gelmiş biri olarak, hayatında ilk aşık olduğu insan onu bıraktı diye ertesi gün okula gidememezlik yapma hakkını kendinde göremedi.
Kalktı, perişan görünse de kendine biraz çeki düzen vermeye çalıştı. Yoongi mutfakta mısır gevreği yiyordu, arkadaşı dün gece olmadan gelmişti ve Taehyung Jungkook'la olan ilişkileri için, "Olmadı, korkuyormuş." dışında bir bilgi vermemişti ona. Yine de herhangi bir sitem bildirmeden arkadaşına da kase çıkarmıştı ve o gelince de masanın üzerindeki süt ve gevreği kaseye boşaltmıştı.
Taehyung ağlayacak gibi hissetti ama dudaklarını birbirine bastırarak kasıntı bir gülümsemeyle bastırdı bunu, oturup gevreği sızlanmadan yedi. Yoongi onun gözlerine bakarak bir soru yöneltti o sıra.
"Bacağın mı tuttu gece? Bir ara uyandım, yürüdüğünü duydum."
Taehyung ağzındakini yutup başını salladı sakince.
"Kusura bakma uyandırdıysam. Çok ağrı yaptı, dayanamadım yatakta."
"Saçma sapan konuşma, kendim uyandım." dedi Yoongi yalandan azarlayarak.
"Uzun süredir çok sık tutmuyordu."Taehyung bir şey demeden başını salladı. Ne diyebilirdi ki? Haklıydı Yoongi.
Kahvaltıları bitince evden beraber çıktılar, metroyla okula geçtiler ve kampüste Hoseok'la buluştular. Pek sohbet edemeden Taehyung, ders için okuması gereken bir kitabı kütüphaneden ödünç almaya gitti. Hoseok ve Yoongi baş başa kalınca Yoongi ona olan şeyi söyledi ve Hoseok iç çekerek, "Şimdi mahvolacak, değil mi?" demekle yetindi. Yoongi onayladı, olacak olan buydu çünkü.
Zira oldu da, Taehyung o günkü derslerini bitirdiğinde bacakları titreye titreye metroya yürüdü. Metro önünde durdu, bindi. Ardından başını kaldırdı.
Jungkook oradaydı.
Her zamanki yerine oturmuştu, dizine yasladığı eskiz defterine bir şeyler karalıyordu. Taehyung bindiği sırada başını kaldırdı ve göz göze geldiler. Taehyung perişan, Jungkook ise tamamiyle tükenmiş gibiydi.
İkisi de bir şey yapmadı. Öylece birkaç saniye birbirlerine baktılar, sonrasında Taehyung boşta kalan çaprazdaki yere oturdu ve bakışlarını yere çevirdi. Pantolonuna yasladığı elinin tırnakları dizlerine geçti ama inatla kaldırmadı başını.
Ne garip, diye düşündü.
Onun portresini gördüğüm gün gözlerindeki tanıdıklık beni ona bağlamıştı, sanki beni tanıyor gibi bakıyordu irisleri. Şimdi ise sahiden tanıyor ama eskisi gibi bakmıyor. O gözler bana eskisinden yabancı artık.
Jungkook'un ona baktığını hissediyordu, ağlayası geliyordu. Her şey o kadar saçmaydı ki. Daha dün konuşuyorlardı, nasıl aniden yabancı kalacaklardı birbirlerine? Taehyung arkadaş kalamayacaklarını biliyordu. Tıpkı aşkını itiraf ettiği gün söylediği gibi, ona asla arkadaş gözüyle bakamazdı. Uzakta durması daha iyiydi yoksa daha fena çekecekti acısını. Jungkook yakınındayken ona olan hisleri azalmayı bırak, ancak yoğunlaşırdı.
Bu gibi düşünceler aklını sarmışken ineceği durağa çabuk geldi. Kalktı ve duyduğu sesle dönüp oturduğu yere baktı, arka cebindeki anahtarı düşmüştü. Bir an, keşke ilk günkü gibi farkında olmasaydım düşürdüğümün; belki getirirdi tekrar, diye çocukça bir düşünceye kapıldı. Uzanıp aldı, burnunu çekti o sıra.
Jungkook'a bakmamaya kararlı bir şekilde indi metrodan. Eve gitti, odasında yatağının üzerine uzandı ve acıyan gözleriyle Jungkook'un portresini izledi. Metroda bakamamasının acısını çıkarır vaziyette uzun uzun izledi her bir detayını.
Geçecek, dedi kendi kendine. Çok izi kalacak ama geçecek, Taehyung. Sakın dünyanın sonu gelmiş gibi davranma, öyle bir lüksün yok.
Sahiden normal davranmak için kendini çok zorladı. Yoongi'yle akşam yemeği yedi ve hatta beraber saçma sapan bir aşk dizisinin bir kısmını izlediler televizyondan.
Yatmak üzere odasına girdiğindeyse tahmin ettiği şey oldu. Bacağının ağrısından odasında dolandı durdu. Işık kapalıydı ve bu karanlık ortamda olmak onu daha da kötü yapıyordu. Bu yüzden ışığı açıp biraz da öyle dolandı.
En sonunda yatağının üzerine oturdu ve tüm gün tuttuğu gözyaşlarını nihayet bıraktı. Geçen seferki gibi sessizdi. Dakikalarca her şeyin başlangıcı olan portreyi izleyerek ağladı. Kendi kendini teselli etti çünkü kimse yapmıyordu bunu, o da halihazırda alışkındı bunu yapmaya.
Üzülme, dedi bugün kaçıncı kez kendi kendine konuştuğunu o bile bilmezken.
Üzülme, Taehyung. Portredeki Jungkook hala seni tanıyor gibi bakıyor.
merhabalar🥺🥺teyunguma çok üzülüyorum😿 onu üzdüğüm için bana kızmayın ama hem ben üzmedim jungkook üzdü zaten🤧
eğer beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın lütfen bir dahaki bölüme görüşelim💓
(reklamlarrrrr¡
bir dahaki bölüme kadar 2 bölümü yayımda olan mini ficime göz atabilirsinizz o da taekook adı still with you👀👀 )