Jeon Jungkook iyi biriydi.Bakın, cidden. Tüm sosyofobisine, gürültü nefretine ve geri kalan her şeye rağmen insanlara elinden geldiğince yardım ederdi. Onlara hep kibar olur, ne zaman biri bir şey sorsa ya da istese elinden geleni yapardı.
Ve Jungkook biliyordu ki, bakışlarını ondan esirgemeyen o gencin tam o an yardıma ihtiyacı vardı. Genç nasıl olduysa anahtarını, ki Jungkook bunun evinin anahtarı olduğundan oldukça emindi, düşürmüştü oturduğu yerde ve farkına bile varmamıştı.
Jungkook pek düşünmemişti, düşünecek vakit de tanınmıyordu zaten.
Hızlıca oturduğu yerden kalkar ve çaprazındaki boşalan yerin üstündeki anahtarı aldığı gibi, kapıların kapanacağı uyarısı eşliğinde kendini metrodan dışarı atarken pek düşünmemişti.
O iner inmez arkasından kapanan kapının sesini duymuş ve başını kaldırıp az önce inen gençten bir iz ararcasına bakmıştı. Ve şansına lanet okur bir şekilde görmüştü ki, genç bu kısacık zaman dilimi içerisinde ne kadar ilerleyebilecekse o kadar ilerlemişti.
Bu yüzden elindeki anahtarı sıkı sıkıya kavradı ve koşar adımlarla ona yetişmeye çalıştı.
Normal bir insan olsa "Pardon, bakar mısınız?" diye yüksek sesle seslenir ve bu kadar yorulmazdı ama Jungkook pek normal değildi.
Etrafındakilerin gürültüsünden hoşlanmayan bir tip olarak yüksek sesle konuştuğu bile olmadığından, o an ondan metrelerce ötedeki çocuğa seslenecek desibeli çıkarmayı düşünmemişti bile.
Normal biri olmamanın verdiği dezavantaj yüzünden tabana kuvvet koşmaya devam etmişti gencin ardından.
Onun arkasından gelen koşma sesini umursamayışını anlasa da içinden lanet okumadan duramamıştı. Bu durakta çok fazla öğrenci inerdi ve koşuşturmalar oldukça olağandı, bu yüzden yaklaştıkça daha iyi duyulan adımları umursamıyordu belli ki.
Nihayet hızlı adımlarla ilerleyen bedene yetişmişti, aralarındaki minik boşluğu uzanıp eliyle kapattı.
Parmak uçları rahatsız olmasın diye oldukça hafif bir dokunuşla gencin arkasına uzandı ve omzunun biraz aşağısına ancak ulaşabildi. Elleri o kadar çekingendi ki gencin bu dokunuşu farkettiğinden şüphe etti ve aşağıya kayan eli bileğinin kenarına zayıfça tutunup geri çekildi.
Bu Taehyung'u yerinde aniden durdurmaya yetti.
Omzunun üzerinden başını çevirdi ve gözleri normalde olduğundan daha uyanık bir bakışla arkaya döndü. Döner dönmez de kalbinin hızlandığını hissetti zaten.
Portredeki çocuk nefes nefese, kızarmış yanaklar ve alnından belli olan hafif terle ona bakarken aksi mümkün değildi. Bedenini hızla tamamen onun tarafına döndürdü ve ona bakan gözlere karşılık verdi.
Onun peşinden gelmişti ve biraz dağınık görüntüsüne bakarak açık açık söyleyebilirdiniz ki koşmuştu. Taehyung bir an içine düştüğü bu olayın gerçekliğine inanamadı.
"Siz-" demişti Jungkook ama durup nefeslenmek zorunda kalmıştı bu ani koşu yüzünden. Taehyung şaşkınlıkla ona baktı ve devamının gelmesini bekledi.
"Anahtarınızı düşürdünüz."
Jungkook kurduğu cümleyle aynı zaman diliminde elindeki anahtarı gence doğru uzattı.
Jungkook'un kesik sesiyle kurduğu cümle Taehyung'un odağının gencin gözlerinden uzattığı anahtarına kaymasına sebep oldu.
Olan biteni kavraması birkaç saniyesini aldı ve en sonunda anladığında gözleri tekrar gencinkilere çıkmıştı.