part 23, even in his arms

7.5K 1.1K 148
                                    


Pazar günü sabahı Jungkook koltuğunda uyandığında sırtı rahatsız pozisyonundan olsa gerek oldukça ağrıyordu. Yine de günün geri kalanı boyunca bunun hakkında söylenmedi.

Kalktı, banyoya girip çıktı. O sırada aynadan kızarmış gözleriyle bakıştı fakat herhangi bir şey düşünmedi. Mutfağa gidip su içti. Hiç iştahı yoktu ama yine de dün alışverişte aldığı meyveli yoğurdu ayaküstü yedi. Sonra salona dönüp telefonunu eline aldı ve birkaç mesajı olduğunu gördü. Annesi ve Taehyung'tandı bunlar.

Annesi günaydın yazmış, ardından da daha iyi olup olmadığını sormuştu. Fakat onu yanıtlamadan önce Taehyung'un mesajına girdi sabırsızca.

Tıpkı annesi gibi bir günaydın vardı önce. Sonra da müsait olup olmadığını, Jungkook'u görmek istediğini yazmıştı. Jungkook salonda boş boş 5 dakika kadar dikildi bu mesajı görünce.

Aklına dünkü korkuları geldi ve içinden bir yer hiç istemedi Taehyung'la görüşmeyi. Onu seviyor olma düşüncesi ona çok yabancı gelmişti aniden. Şimdi üzerinde bir sürü sorumluluk varmış gibi hissediyordu.

Yine de mesajı olumlu yanıtladı. Buna biraz zorundaymış gibi hissetmişti aslında. Öğlene doğru buluşma kararı aldılar. Jungkook dışarıda olmak istemediğinden bu seferliğine Taehyung'un evinde buluşacaklardı. Taehyung en sonunda mor bir kalp attı ve Jungkook da biraz çekinerek aynı şekilde yanıtladı. Sonra annesinin mesajını da yanıtladı ve telefonu kilitleyip şarja taktı. Ardından duşa girip çıktı ama saat hala erkendi. İç çamaşırıyla salondaki koltuğa döndü ve laptopundan Friends açıp ojesini sürerken onu izledi.

Zaman haftasonu olduğundan olsa gerek çabuk geçti, öğlen giyinip hazırlandı ve metroya binip Taehyung'un her zaman indiği durakta indi. İndiğinde Taehyung onu almak için oradaydı. Jungkook dün geceden kalma tedirginliği üzerindeyken gülümsemeye ve normal davranmaya çabaladı onun yanına attığı adımlarda.

"Selam." dedi ve o sırada ellerinin ondan bağımsız bir hareketle titrediğini hissetti. Şanslıydı ki Taehyung onun yüzüne bakmaya kendini kaptırdığından bunu farketmemişti. Genç adam ona doğru bir adım attı ve kısacık bir sarılma sonrası sesinin kalın tınısıyla beraber onu yanıtladı.

"Selam." dedi Jungkook'a bakarken hep yüzünde olan o gülümseme eşliğinde.
"Yüzümü görmekten bıktıracağım seni ama ben hiç bıkmıyorum senden. Çekeceğin var."

Jungkook tüm gerginliğine rağmen içtenlikle güldü ve başını iki yana salladı hafifçe.

"Görmekten bıkılacak son yüz seninkisi." diye yanıtladı ve bu cümle ağzından çıkar çıkmaz pişman oldu. Kalbi utançtan şiddetle çarptı ve yanlış bir şey söylemiş gibi mahcupluk bedenini sardı. Aslında sadece Taehyung'un çok yakışıklı olduğunu kastedecekti ama cümlenin Taehyung'unkiyle aynı yere çıktığını farketti.

Onun aksine bu söylediği Taehyung'u deli gibi mutlu etmişti. Genç biraz utanarak kocaman gülümsedi.
"Bunu duyduğuma sevindim öyleyse." dedi utancı atlatamadığından hafif kısık sesiyle. Jungkook bu sefer sadece gülümsemekle yetindi ve çenesini kapalı tuttu.

Taehyung'un evine giden yolda yaptıkları sohbetler Jungkook'u biraz gevşetti. Dün geceki "ben bir şey yaşıyorum" düşüncesi biraz seyreltmişti. Eve girdiklerinde de bu devam etti. Salondaki Yoongi'yle selamlaştılar ve kısaca konuştular. Sonra mutfakta beraber kahve yaptılar. O zamana dek her şey çok sıradandı ve Jungkook, sadece sevdiği bir insanla geçirebileceği gayet normal bir gün geçiriyordu. Yoongi bir süre sonra onlar hala mutfaktayken arkadaşlarıyla buluşmak için dışarıda olacağının haberini verdi ve ne olduysa Taehyung'un, "odamı görmek ister misin?" sorusuyla oldu.

Jungkook onayladı çünkü merak ediyordu ve böylelikle mutfaktan Taehyung'un odasına geçtiler. Girdiler ve Jungkook ilk önce odayı incelerken duvarda asılı olan portresini farketmedi, aslını isterseniz portreyi çoktan unutmuştu bile. Taehyung'un odası haliyle pek büyük değildi. Temel şeyler dışında çalışma masasının üzerindeki rafta olan minik kaktüsler ve en sevdiği kitaplar, bir de açıkta bir mağaza tarzında askılığı vardı gömlek ve bazı ceketlerini astığı.

Jungkook birkaç saniye sonra kendi portresini duvarda asılı görünce büyük bir şaşkınlık yaşadı. Çünkü sahiden onun varlığını unutmuştu son olaylarla. Gözleri takılmış gibi uzun süre öylece dikildi ve haliyle Taehyung mahcup hissetti nedensizce.

"Ah," diye mırıldanır gibi konuştu.
"Takıntılı bir sapık gibi duruyorum ama seninle tanışmadan önce de asılıydı, eğer bu seni rahatlatacaksa. Bu portreyi çok sevdiğimden."

Jungkook Taehyung'un açıklamasıyla kendine gelir gibi oldu ve yavaşça aynı bakışları Taehyung'a yöneltti. O an ne çocuğun dediği gibi bir takıntılı olduğunu düşünüyor, ne de bir pohpohlanma hissediyordu. Yalnızca birden bire Taehyung'a karşı inanılmaz bir hoşlukla doldu. Onun resmine ondan önce bile hayatında yer verdiği için çenesi titredi bu farkındalıkla.

Taehyung çekindi. Gergince güldü ve Jungkook'un onun üzerindeki bakışlarından gözlerini kaçırmaya çalıştı. Çocuğun rahatsız olduğunu düşünmüştü.

Jungkook ise ileriye doğru bir adım attı ve ellerini herhangi bir utangaçlık hissetmeden Taehyung'un ensesine ve o civardaki saçlarına çıkardı. Ardından daha da yaklaştı ve alınlarını birbirlerine yaslamalarını sağladı.

"Tae," diye fısıldadı bu arada uysal bir sesle.

Taehyung ani gelen bu temasla titrek bir nefes verdi ve elleri tereddütle karşısındaki bedenin beline yerleşti. Dudaklarını ısırmak zorunda kaldı çünkü Jungkook'un beli insana başka şans bırakmıyordu.

"Jeongguk," diye fısıldadı yanıt olarak ve bu yalnızca Jeongguk'un saçları ve ensesindeki ellerinin sıkılaşmasına sebep oldu.

"Tek düşündüğüm sensin."

Taehyung duyduğu sözlerle kalbinin çaresizce sıkıştığını hissetti. Yavaşlıkla elleri karşısındaki çocuğun beline gitti, yukarıya uzattığı kolları sayesinde az da olsa açılan tişörtünden içeri sızdı ve sıkı sıkıya tutundu.

Fakat bu karşısındaki çocuğun aklını bir anlığına anlamsız düşüncelerle doldurdu. Jungkook aniden telaşlandı. Evden çıkmadan önce üst üste 2 bardak su içtiğini hatırladı, acaba karnı şiş miydi ki? Sonra da bunun normalde aklına bile gelmeyecek bir şey olduğunu farketti, neden umurundaydı böyle bir şey?

Bunları düşünmek istemedi. Yavaşça yaklaştı, karşısındaki dudaklara sürttü dudaklarını ve akabinde birleştirdi. Taehyung ise böyle bir onay bekliyormuş gibi alt dudağı kavradı aniden. Belindeki tutuşu daha da belirgin hale geldi. Jungkook'un elinin altındaki karnının içeri çekildiğini hissetti, bunun düşüncesi bile onu mahvedebilecekken yaşaması ve hiçbir şey olmamış gibi onu öpmeye devam etmesi onu bile şaşkına uğrattı.

Öpüşü istemsizce biraz sertleşti, Jungkook ayak uydurmak ister gibi ensesindeki saçlarda duran elini çaresizce sıklaştırmaya çalıştı ancak pek de yapamadı.

Taehyung çocuğun ellerinin altında titrediğini hissetti, dudaklarını yavaşlattı ani bir korkuyla. Çok ileriye gittiğinden korktu ve sonra da yavaşça geriye çekildi.

Jungkook ölecekti neredeyse.

Geriye çekilen beden yüzünden aniden hissettiği boşlukla hızla uzanıp Taehyung'un boynuna sarıldı ve kesik nefeslerini orada almaya devam etti. Kaç dakika öylece durdular ikisi de bilmiyordu. Fakat Taehyung'un bildiği bir şey varsa, o da Jungkook'un sakinleşmesinin biraz fazla vakit aldığıydı.

Jungkook istemeyerek deneyimlemişti ki, ne yazık ki Taehyung'un kollarındayken bile içi korkuyla doluyordu.

Neden bu kadar korktuğunu o bile bilmiyordu üstelik.












jungkook'un korkusunu bu kadar iyi anlamak ama yazıya dökememek çok kötü😪😪 neredeyse hissettiklerimi yaşattırıyorum ona ama anlatamıyorum gibi😿 yine de umarım beğenmişsinizdir💓💓

soleilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin