'Sen kül olana kadar seni bırakmayacağım demişti ateş kibrite'
İlk aşkını kaybetme korkusu nefes kesecek kadar işgence dolu bir acıdır.
'Ateş sönmüştü fakst kibrit
henüz kül olmamıştı...'
Bağırmamın hemen ardından tam dibimde silah patlamıştı. O patlama sesi sanki kalbimi durdurmuştu. Nefesimi tutmuş karşımda bana doğrultulan silaha bakıyordum. Adam anlının ortasına yediği kurşunla geriye doğru düşerken korkudan dilimi yutmuş ona bakarken kolum sertçe tutulmuş ve aşağıya çekilmiştim.
O kadar korkmuştum ki silah sesleri hala kulağıma doluyordu. Üstümde bir ağırlık göğsümün hemen ortasında da bir nefes hissediyordum. Korkuyla sıkıca kapattığım gözlerimi usulca açıp üstümdeki kişiye baktım.
Bu Ulaş beydi...
Öfke gözlerinden fışkırıyordu adeta. Çattığı kaşları ve o öldürücü bakışları gözlerimin üzerindeyken hızlı hızlı soluyordu.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Ya vurulsaydın?"
Öfkesini bakışlarıyla belli etse de ses tonu gayet normaldi. Tuttuğum nefesimi bir anda bıraktım. Göğsüm havalandıkça sakalları göğüs çatalıma değiyordu.
"B-Ben..." diyebilmiştim sadece.
Fazlası yoktu çünkü öyle öfkeli bakıyordu ki korkumu bir yana bırakmış sadece bakışlarına karşı susuyordum. Gözlerine öylesine odaklanmıştım ki silah seslerinin kesildiğini fark etmemiştim bile.
Elindeki silahı sıkıca tutarken yerden destek alarak ayaklanmış ve etrafa bakınmaya başlamıştı. Hala yerde uzandığımı sırtımdaki soğukluktan hissedip yavaş yavaş doğrularak ayağa kalktım.
Üstümdeki elbisenin etrafını düzenlerken kalbimin hala deli gibi çarptığını duyabiliyordum.
"Pusat!"
Bir kaç dakikalık sessizlikten hemen sonra annemin sesi kulaklarıma dolmuştu. Arkamda içi çıkana kadar ağlıyordu. Tüylerim diken diken olurken gözlerimi açarak olduğum yerde kalakalmıştım. Arkamı dönemiyordum. Ulaş bey yanıma gelip elindeki silahı beline yerleştirdiğinde donuk bakışlarımı ona çevirdim.
Sessizce arkama bakıyordu. Tepkisiz ve anlamsızca...
Usulca arkamı dönüp annemin yakırışlarına baktım. Bize ayrılan masanın önünde oturmuş canı çıka çıka ağlıyordu. Kalbimi sızlatan ve gözlerimi dolduran asıl şey babamın kucağında kanlar içinde yatmasıydı.
Olduğum yere çakılmıştım sanki ne hareket edebiliyordum ne de başka bir şey yapabiliyordum. Annem elleri kan içinde kucağındaki babamın yüzünü siliyor ağlıyordu. Göz yaşlarım birer birer yanaklarımı yakıp geçerken ağzımdan acı dolu bir ses çıkmıştı.
"Baba..."
Tam başından yediği kurşun onu yere sermişti. Ben asla ölmem Allah canımı alana kadar bir başkasının kurbanı olmam diyen babam şimdi hareketsizce annemin kollarında yatıyordu.
O acı dolu çıkan sesin hemen ardından hiç düşünmeden babama koşmuş annemin tam karşısına atmıştım kendimi.
"Baba kalk baba ölemezsin. Kalk hayır sen ölemezsin."
Buz gibi olan elini avuçlarımın arasına alıp ölmemesi için deli gibi aynı sözleri tekrarlarken mekanın girişinden birden fazla ayak sesleri kulağıma dolmuştu. Hemen ardından da ambulansın o can alıcı sesi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANZEHİR
Teen FictionTesadüflerin oyuncağı olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? ~Sabahattin Ali~ ~02.02.2021~