'Düşüncelerini dile dökememiş, zifiri karanlık bir gecede, karanlık bir gemide, hiç alışık olmadığı halatların arasında el yordamıyla yolunu bulmaya çalışan denizciye benzetmişti kendini.'
Jack London
Gözlerimi hafif aralayıp etrafa bakındım. Başta etrafı yabancılasam da dün olanlar hemen aklıma dolmuştu. Elimi anlıma koyup gözlerimi tekrardan kapattım.
Dünden beri ne annemle konuşabilmiştim ne de babamı görebilmiştim. Eser desen meraktan deliye dönmüş olmalıydı. Gözlerimi tekrardan açmama neden olan kapı sesiyle başımı çevirip gelen kişiye baktım.
Elinde kahvaltı tepsisiyle odaya girdi. Yüzünde yumuşak bir ifade vardı. Uzandığım yatakta doğrulup ne yapmaya çalıştığına anlam vermeye çabaladım.
"Dünden beri hiç bir şey yemedin. Bende sana kahvaltı hazırlattım."
"Teşekkür ederim ama benim gitmem gerekiyor."
"Gideceksin, seni burada zorla tutmayacağım. Ama önce kahvaltı yapman gerekiyor."
Tepsiyi önüme indirip yanıma oturdu. Yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp tekrar gözlerine baktım. Gözlerinin içindeki mutluluğu görebiliyordum. Fakat zorluyordu, mutluymuş gibi kendini zorluyordu.
"Ulaş bey-"
İşaret parmağını dudaklarımın üstüne bastırıp susmamı işaret etti. Dün son sözlerinden sonra uyuyakalmıştım. Ama bu konuyu konuşmak istiyordum.
"İlk önce kahvaltı."
"Ama-"
Boşta kalan eliyle çatala kahvaltılıp batırıp ağzıma doğru uzattı. Başımı sağa çevirip zoraki yutkundum. Eli havada kalmış bana bakıyordu.
"Ailem... Beni merak etmiştir."
Yataktan kaçarcasına kalkıp odadan koşarcasına çıktım. Bu adamın yanında olduğum her saniye sanki nefesimi tutuyormuşum gibi hissediyordum. Merdivenleri üçerli beşerli inerek büyük salona bakındım.
Siyah ve griden oluşan bu koca evde çantamı nasıl bulacağımı düşünüyordum. Fakat dün telefonumu parçaladığını hatırladığımda fazla bir önemi olmadığını anlayıp dış kapıya yöneldim.
"Çıplak ayaklarla yere basarsan üşütürsün Emel Karahan."
Sözüyle birlikte bakışlarımı ayaklarıma çevirdim. Dün yatağa uzanmadan önce ayakkabılarımı çıkarmıştım. Arkamdan bana yaklaştığını hissediyordum. Her adımı kalbimi deli gibi çarptırıyordu.
Arkamda durup yanıma kırmızı topuklularımı indirdiğinde kaskatı kesildim. Kımıldayamayacak kadar içimi ürperti sarmıştı.
Sessizce yapacağım hamleyi bekliyordu. Usulca bıraktığı yere eğilip ayakkabılarımı aldığım gibi kapıyı açtım.
"Adamlarım evine kadar eşlik edecekler."
Cevap vermeden dışarıya çıkıp yürümeye devam ettim. Az önce dün hakkında konuşmak isterken şimdi neden ondan kaçtığımı bilmiyordum. Hatta hiç bir şey bilmiyordum.
Karşımdaki kapı açıldığında binmek için adım attım. Fakat derin bir acı bütün vücudumu sarmıştı. Gözlerimi sıkıca kapatıp sağ ayağımı kaldırarak dişlerimi sıktım.
"Emel hanım iyi misiniz?"
"İ-İyiyim."
Arabaya binip acıdan sızlayan ayağıma bakmamak için kendimi tuttum. Çünkü eğer bakarsam tam karşımda kapının önünde dikilmiş o keskin bakışlı adam yanıma gelip beni bırakmayacaktı. Şoför arabayı çalıştırıp sürmeye başladığında artık görmeyeceğini düşünerek ayağıma baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANZEHİR
Teen FictionTesadüflerin oyuncağı olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? ~Sabahattin Ali~ ~02.02.2021~