'Bilmeden beklemek, en kötü ihtimalden daha acı vericiydi.'
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Ağlamak içinde sakladığın o acıyı dışarıya atmaktı. Ben anneme ve dışarıdaki insanlara karşı güçlü kalmış fakat yalnız kalınca canım çıka çıka ağlamıştım. İçimdeki o acıyı tek bir seferde çıkartmıştım.
Babam uyanana kadar onun hassas prensesi değildim artık. O uyanana kadar bunu babama yapanları bulacaktım. Ve ne gerekiyorsa yapacaktım.
Boy aynasının önüne geçip her zaman ki gibi vücudumu süzmüştüm. Beyaz kalçamın hafif altında etek üstüme de beyaz straplez cropumu giyinmiştim. Ayağımda beyaz bilekten bağlı topuklukarım vardı. Yüzüme her zaman ki gibi belirgin bir makyaj yapmıştım. Gözlerim ağlamaktan şiştiği için anca kapatabilmiştim.
Yataktaki çantama uzanıp bir yandan da güneş gözlüğümü yaktım. Oyalanmadan odamdan çıkıp başım dik bir şekilde yürümeye başladım. Çalışanlar ağladığımı gördükten sonra çok üzülmüştü. Aşağıda beni görünce sıraya dizilmişlerdi.
"İyi misiniz Emel hanım?"
"İyiyim arabam hazır mı?"
"Evet sizi bekliyorlar."
"Annemin eşyalarını hazırladıysanız hastaneye gönderin."
"Hemen efendim."
Başımı sallayıp emin adımlarla evden çıktım. Arabanın önünde dikilen korumalardan birisi kapımı açınca ilk önce çantamı atıp daha sonra kendim bindim.
"Hastaneye mi gidiyoruz Emel hanım?"
"Hayır Çakıcı holdingine sür."
Dikiz aynasından bana şüpheyle baktı. Ona hesap sormak gibi bir niyetim olmadığı için bakışlarımı dışarıya çevirdim.
Belinde silahla gezdiğine göre Ulaş Çakıcı bunun olacağını biliyordu. Hesap sormak gibi olsa da babama bunu yapanları öğrenmem gerekiyordu. Eğer bulamazsam babam çok üzülürdü. Kızı olarak bu görevi yapacaktım.
Düşüncelerimin arasında kaybolmuşken araba çoktan holdingin önüne gelmişti. Özellikle de iki araba korumayla gelmiştim. Ulaş Çakıcı'yı tanımıyordum ve ne yapacağını da kestiremiyordum. Bu yüzden korumalarla gelmiştim.
Şoför kapımı açtığı anda holdingin dışında çalışanların bakışları bana çevrilmişti. Arkamda bir ton korumayla şirketin kapısına geldiğimde dikilen iki görevli elini önüme uzattı.
"Bu şekilde giremezsiniz."
Gözlüğümü hafif indirip adamlara baktım. Sanki ne dediğimi anlamışlae gibi görevlileri sert bir biçimde geriye çekmişti. İstifimi bozmadan içeriye girip yanımdan geçen sekreterin birini çevirdim.
"Ulaş Çakıcı'nın odası nerede?"
"Neden sormuştunuz?"
"Konuşmam gerekiyor."
"Kim oluyordunuz?"
Gözlüğümü çıkartıp tek kaşımı kaldırdım. Sekreterin bile ağzını bıçak açmıyordu.
"Sana hesap mı vermem gerekiyor? Eğer öyle bir niyetin varsa ben Emel Karahan. Karahan holdinginin sahibi."
Bir anda kendini düzeltip hafif öksürdü. İnsanlar neden büyük isimlere karşı bu tepkiyi veriyorlardı anlamıyordum fakat şu an umrumda da değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANZEHİR
Ficção AdolescenteTesadüflerin oyuncağı olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? ~Sabahattin Ali~ ~02.02.2021~