BÖLÜM 64

1.9K 130 4
                                    

'Geçmişi silmek için anılarını kullanmışlardı ve paramparça olan kalpleri tuzla buz olmuş elle tutulamayacak hale gelmişti.'

Dayım yerimi nerden öğrenmişti bilmiyorum ama beni o anda alıp götürdüğünü hatırlıyordum. Bir buçuk senenin sonunda bu karşılaşmayı ve konuşmayı asla haketmemiştim. Ben karanlıktan korkan bir kız çocuğuyken beni karanlığa mahkum etmişlerdi.

Ev tadilata alındığı için şimdilik otelde kalıyorduk. Dayım saatlerce başımda beklemiş sonunda ısrarlarıma karşı pes edip odasına gitmişti. Sena'dan bir haber almamıştım. Nil ablayı aramak için yatağımın yanındaki komidinden telefonuma uzanıp ekranı açtım.

Rehbere girmek için ekrana bastığımda sanki inadıma oynuyormuş gibi whatsappa girmişti. Bir anlık merakıma yeni düşerek Ulaş'ın sohbetine girmiştim. Profilinde gördüğüm resim buruk bir gülümseme yerleştirmişti yüzüme.

Ulaş'ın kucağında bir bebek vardı hemen yanında da Bade vardı. Onu öldürdüğümü söylemiştim ama kalbim asla buna izin vermemişti. Ekranıma bir arama düşünce profil resmi kapanmıştı.

Nil Hanım Arıyor...

Benden önce davranmasının üzerine telefonu açarak yataktan çıktım.

"Emel hanım."

"Bende sizi arayacaktım Sena geldi mi?"

"Çok şükür geldi. Bende teşekkür etmek için aramıştım."

Camın önüne geçip dışarıyı izlerken omzumu sıvazladım.

"Ne teşekkürü Nil abla? Sena benim yüzümden kaçırıldı bunun bir teşekkürü olmaz."

"Olsun ben yine de teşekkür etmek istedim."

"Sena nasıl? Yaralanmış mı?"

"Hayır sadece kollarında bir kaç çizik var o kadar."

"Geçmiş olsunlarımı iletirsin. Bugün bir kaç işim var daha sonra eve geleceğim."

"Benden bir isteğiniz var mı Emel hanım?"

"Hayır siz dinlenmenize bakın."

Telefonu kapatıp yüzüme düşen saçları geriye ittim. Yarın holdingler arası kutlama vardı ve ben şu an hiç hazır değildim. Kaşımın arkasındaki sargıyla insan içine nasıl çıkacaktım bilmiyordum.

Elimde sızlayan telefonla ekranı açıp gelen mesaja tıkladım.

'Emel hanım geçen gün şikayette bulunduğunuz aracın sahibi geliyor. İstersiniz bir uğrayın.'

O iş tamamen aklımdan çıkmıştı. Mesaja yanıt vermeden getirttiğim bir kaç kıyafetlerden hızlıca seçip giyindim. Kafamdaki sargı görünmesin diye giyindiğim spor takımımın kapşonlusunu kafama geçirip anahtar ile telefonumu aldığım gibi çıktım.

Dayıma geri döneceğime dair mesaj atıp aracıma bindim. Elimdeki bu telefon Ulaş'ın bana hediyesiydi ve artık onu bana hatırlatan hiç bir şeyi istemiyordum. En kısa zamanda telefonu ve bana hediye ettiği kolyesini atmam gerekiyordu.

Kolye demişken...

Elim boynumdaki kolyeye gitti. O kolyeyi hiç çıkarmazken şimdi neredeydi? Dikiz aynasından boynuma bir bakış attım. Boynumda değildi, dün çıkan arbedede düşürmüş olmalıydım. İçime nedensizce bir hüzün düşmüştü. Kolyeyi kaybedecek kadar kendimden geçmiş olmalıydım.

Dün Ulaş ile yüzleşmeden önce düşüeirmüş olmalıydım çünkü eğer o zaman olsaydı fark ederdi. Sıkıntıyla bir nefes verip aracımı karakolun park yerine çektim. Şikayetçi olduğum adam özellikle gelmeseydi adamlarımdan birini göndermeyi düşünüyordum.

PANZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin