23.02.2021
Ölü Portre
2.Bölüm •" Kalbi ölü adamın yanık portresi."•
Sarmaşıkların arasında, bir dünya kur kendine. Sessiz ve bir o kadar da etkileyici, dışarıdan bir ot parçasından başka bir şey ifade etmeyen kelimeleri sakla göğsünde. Kimsenin ne seni bulmasına, ne de duymasına izin verme. Güçlü ol, ruhsuz değil. Herkese saygılı ol ama asla bir ezik değil. En çokta merhametli ol ama her yüzüne bakanın kalbinde, tomurcuklar açtıracak kadar değil...
Sessizliğin öyle güzel olsun ki, insanlar yanına geldiğinde huzur bulsun. Kendinden çok kardeşini koru ki, sana her gün umut olsun.
Kardeşim...neredesin? Yalnız hissediyorum kendimi, bir başına ve öylesine çaresiz. Annemin yıllar önce söyledikleri her kulağıma dolduğunda daha da hırçınlaşıyorum ya da bu hissettiklerimin hepsi, ne yapacağımı bilememezlikten gelen hafif birer sancı sanki.
Sessizliğin sükut bulduğu bu yerde fazlasıyla korkuyordum. Oysaki sürekli endişeli fısıldayışları, prensesim diyerek dakikalarca ayak ucumda ağlayanları biliyorum. Benim için değil, vücudunda hayat bulduğum kadın için akan o gözyaşlarının aksine yalnızca kardeşimi istiyordum.
"Kaç gün oldu Peter?"
Kısık ve çatlak bir sesin mırıldanışı tekrardan kulaklarıma dolarken düşünebildiğim tek şey, bu kadının fazlasıyla seviliyor olmasıydı. Oysaki benim gözümde bir caniden farksızdı.
"On iki gün, kalede ağlamaların asla durmadığı on iki gün..." adamın acı sesi beni bir an sarsarken kadının içini çeke çeke konuşmasıyla titredim.
"Bir hain uğruna canını önüne atmasına hala inanamıyorum, oysaki o günlerde çok keyifliydi...şimdi ölü gibi yatıyor. Ölü gibi!"
Son söylediğine kendisi de inanamamış olacak ki artık kendini tutmadan, içi çıka çıka ağlıyordu. Onu, prensten ölümüne nefret edebilecek kadar çok mu seviyorlardı?
Ya da artık aklımda yer edinen o çelişkili soru...gerçek masum, nerede saklanıyordu?
"Hadi Harry, seni böyle görmemeliler. Gece yarısı olmak üzere, ona saygını belirt ve çıkalım." sonra derin bir sessizlik oldu ve ikisi de kapıyı kapatıp gittiler. Odada yalnızca benim düzensiz nefeslerim duyulurken sakince araladım gözlerimi, kendimi oldukça dinç aynı zamanda karmakarışık hissediyordum. Uzandığım yatakta, karanlık odayı seyrederken, buranın o gün sabah uyandığım oda olduğunu fark ettim önce. Sonra, koca koca yanan meşalelerin aydınlattığı odanın içerisine süzülen ay ışığına baktım.
Burada ki pencereler o kadar büyüktü ki adeta tüm manzara gözler önünde, derin bir ziyafet sunuyordu. Sırtımdaki hafif sancıyla doğrulduğum o anda büyük bir ses duydum. Tüm sarayı saran bir ses.
Gecenin on iki olduğunu belirttiğinden emin, ayaklarımı buz gibi taş yere değdirirken kaç yüzyıl öncesinde olabileceğimizi düşündüm ve bu portrenin içerisinden nasıl çıkabileceğimi. Hala burada olduğuma inanamayan ben önce avcumu gözler önüne serdim. Ardından gerçekliği teyit etmek adına kendime bir tokat attım. Fazlasıyla hızlı bir tokat.
"Benim sana yapmam gerekenleri sen mi kendine yapıyorsun?"
Acıyla yanağımı tuttuğum o anda, duyduğum sesle hızla ayağa kalktım, bir tokattan sonra bir de sırtıma bir kez daha koca bir hançer sapladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ PORTRE
Ficción históricaEcem'in normal giden hayatı, gittiği resim sergisindeki portrenin içine çekilmesiyle tepetaklak olur. Gözlerini açtığında ise, prensini öldürmeye çalışan bir prensesin bedeninde uyanır. *** "Kraliçem!" Dedi bir kez daha o huysuz sesiyle. Elindeki ha...