25.08.2022
Ölü Portre
18.Bölüm"Kralın Çaresiz Duyguları"
Batı Krallığı/ Asil'in ağzından...
Bir gün doğar, yeni bir gün... Hayatın, o yeni günde sana oynayacağı oyunları bilmeden gözlerini açtığın da ise seni yeni bir felaket karşılar. Beklemediğin bir felaket...ihanetlerle ve bilinmezliklerle dolu.
Lanet günün o sabahında, gözlerime giren ışığa söve söve kalkmaya çalıştığımda boynumda inanılmaz bir ağrı vardı. Sanki birisi boğazıma bir şey saplamıştı...boğazıma o gece zaten birisi bir iğne saplamıştı! Onun gözlerinin içine bakıp, onunla konuşurken uğradığım bu ihanete anlam veremiyordum. Kokusunun başımı döndürdüğü kadın gözlerimin içine baka baka beni bir karanlığa hapsetmişti.
Kimseye güvenemeyen benliğim, ilk kez birinde huzuru bulduğunu sanarken oldukça yanılmış olmalıydı. Adından ve kokusundan başka hiçbir şey bilmediğim onu bulduğumda, elbette ki bunun hesabını vermek zorundaydı. Ona karşı tarif edemediğim bu duygular, o yokken birer diken gibi etrafımı sarıp beni acımasız bir insana dönüştürmeye devam ederken, onu gördüğüm an sinirlerim ansızın diniyor ve olduğum anı dahi unutuyordum.
Lanet olası bu duygularımın ortaya çıkması beni onun karşısında fazla savunmasız bırakmasına rağmen, ona her baktığımda uzun uzun incelemek oldukça hoştu. Boynunun en derinlerinden yayılan o koku içimde ki her şeyi yerle bir eden tek şeydi belki de. Ve ben, bu aptal kalbimi binlerce kez uyarmama rağmen yine onun yanında fazla hızlı atıyordu. Tabii birde onun göz bebeklerine baktığım o an da şaire dönen dilimi arada kesmek istesem de ona sevgi sözcükleri fısıldadığım her an narince kıpırdaşan kirpiklerini ve hatta bazen nazlı hallerini dahi görmek için bundan vazgeçebilirdim.
Her sabah kalktığımda, ilk aklıma gelenin o olması da biraz şov değil de neydi? Bu zamana kadar tek bir kadından nefret etmiş ve hep onun bana yaptıklarının cezasını kendi ellerimle vermeyi istemiştim. Ama bunu isterken dahi ilk kalktığım anda aklıma gelen o olmazdı. Geldiğinde ise, o kalpsiz kadını günün ilk saatinde aklıma getirmek yalnızca bana kusma isteği veriyordu. Şimdi ise, onun tıpa tıp benzeri olan ama ruhu güzelliklerle dolu bir kadın vardı hayatımda. Bazen ona bakarken geçmiş zihnimde canlansa da onun bambaşka biri olduğunu sık sık kendime hatırlatıyordum. Onda alışamadığım tek şey bedeniydi ve ben, herkese canavar olmak isterken ona bir bebek gibi davrandığımın farkındaydım.
Ona olan bu ilkel duygularımla başa çıkmayı öğrenebilmiş değildim ve en çokta ne zamandan beri onu böylesine çok benimsemiştim bilmiyordum. Vicdan azabından duyduğum bir anlayış mı diye çok fazla üzerine düşündüğüm bu duyguların aslında ona karşı hissettiğim çekim olduğunu ise yine kendi kendime öğrenmiştim. O ormanda, boğazına bıçağı dayadığımda yalnızca ona değil kendi duygularıma da savaş açmıştım ve bunu dakikasında pişman olarak fark etmiştim.
Bazen fazla mı dengesiz oluyordum? Her neyse.
Şu yataktan kalkabilirsem eğer soracağım bir hesap vardı. Ya da onunla biraz da olsa atışırsam belki de bundan vazgeçerek onu sarıp sarmalayabilirdim. Ona olan kızgınlığım, onu gördüğüm an kayboluyordu tamam mı?
"Muhafızlar!" emredici sesim duvarlara çarptığı o anda, yataktan kalkamamanın verdiği sinir içerisindeydim. Oda bomboştu ve Ecem yoktu. Çok daha fazla sinirlenmek için bunlar birer sebep.
"Emredin kral hazretleri." kapıdan gelen sese hızla kafamı çevirdiğimde iki muhafızın elleri göğsünde emir beklediklerini gördüm önce. Ardından zihnimde bir şimşek çakarken canımın acısına rağmen hırsla kalktım oturduğum yataktan. Dün gece bana fısıldadığı son kelime...babam ölmüş müydü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ PORTRE
Ficción históricaEcem'in normal giden hayatı, gittiği resim sergisindeki portrenin içine çekilmesiyle tepetaklak olur. Gözlerini açtığında ise, prensini öldürmeye çalışan bir prensesin bedeninde uyanır. *** "Kraliçem!" Dedi bir kez daha o huysuz sesiyle. Elindeki ha...