2|ŞANS

3.7K 127 227
                                    

🎶grandson, blood // water

🦋

ALEXANDRE DALMAR:

"Ya hayır, yapmasana! Ahahaha gıdıklanıyorum. Yapma dedim."

Onun kahkahaları kulaklarımda dolup taşarken kendimi dünya üzerindeki en şanslı adam olarak görüyordum. Çünkü bana o eşsiz ve mükemmel gülümsemelerini bahşediyordu.

"Yeter, dur!"

Hâlâ daha gülmeye devam ediyor, bir yandan da bacaklarıyla beni engellemeye çalışıyordu. Benim de ondan farkım yoktu. Onun gülümsemesi bana da bulaşmıştı.

Yeteri kadar onu bu tatlı işkenceye maruz bıraktığımı düşünüp karnındaki parmaklarımı çektim.

Kollarımı yatağa yasladığımda yüzlerimiz arasındaki mesafeyi kapatarak "Bu bir rüya, değil mi?" diye mırıldanmama engel olamamıştım. Bir yandan da yüzüne gelen saçlarını parmaklarımla usulca geriye doğru itiyordum.

"Hayır, rüya değil. Diğer tüm yaşadıklarımız gibi bu da gerçek."

"O zaman bana neden öyle davrandın? Bana niye bunu yaptın ve hayatımı berbat ettin? Biliyorum, bunlar yine aklımın bana oynadığı bir tür oyun..."

"Peki, sana kanıtlayacağım."

Kollarını boynuma dolayıp beni kendisine doğru çektiğinde ne yapacağını anlayıp gözlerimi şaşkınlıkla araladım. Yüzünü yüzüme doğru yaklaştırıp dudaklarımızı birleştirecekken anın büyüsüyle gözlerim çoktan kapanmışlardı.

Bu sefer gerçek. Hayal değil. Evet, bu sefer gerçek! En azından ben şu anın hiç olmadığı kadar gerçek olduğuna inanmak istiyorum...

Bir anda duyduğum kapı çarpılma sesiyle gözlerimi aniden araladım. Kısa bir süre sinirli bir şekilde etrafa göz gezdirip neler olduğunu idrak etmeye çalışırken çok geçmeden vücudum kocaman bir hayal kırıklığıyla dolup taşmıştı.

Yine inanmıştım işte. Beynimin bana oynadığı bu oyuna yine kapılıp onu gerçek sanmıştım. Israrla da kabullenemiyordum gerçeği.

"Benimle konuşmak istediğin şey bu kadar acil miydi, Alex? Eve kadar bekleseydin, yemekte görüşecektik zaten."

Yayıldığım koltukta oturuşumu düzeltip kendimi toplamaya çalışarak "Akşam işlerim var, amca," diye mırıldandım. Aklım hâlâ daha gördüğüm rüyadaydı. Etkisinden çıkamıyor, çıkmak istemiyordum. Saçma bir halüsinasyondan öte de olsa tekrar yaşamak istiyordum o anları.

"Ne işin var?"

"Bir davete katılacağım."

Bana şaşkınlıkla bakarken "Sen ve kalabalık ortamlara girmek?" diye sorgulayıcı bir tonda konuştu. Haklıydı. Gerekli olmasa gitmezdim ama onun gerçek olduğunu anlamak için onu tekrar tekrar görmem lazımdı. Ancak böyle ikna olabilirdim.

Oturduğum yerden ayaklanıp amcamın çalışma odasındaki geniş masaya doğru adımladım. Masanın üzerinde duran fotoğraf çerçevelerini izlemeye daldığımda amcama cevap vermemeyi tercih ettim. O da çok geçmeden sessizliği bozmuştu zaten.

"İlaçlarını kullanmaya mı başladın?"

Kafamı olumsuzca salladım. İlaçların bana bir yararı dokunmadığını defalarca söylesem de kabul etmek istemiyordu. O yüzden üstelememeyi tercih ettim.

"Neler oluyor sana böyle Alex?"

Amcamın endişeyle sorduğu soru karşısında düşüncelerimden bir anda sıyrılıp yönümü ona çevirmiştim. Ondan şu ana kadar gizlim saklım olmamıştı. O yüzden duygularımı içime atmaya ve yalnız başıma tüm bu şeyleri sırtlanmaya lüzum göremiyordum.

"Çok âşığım, amca. Tam onu unuttum sanıyordum, bitti diyordum. Hepsi onu görene kadarmış. Bir bakışıyla kanıtladı bana bunu."

"E bu çok iyi bir haber! Kim bu kadın? Tanıyor muyuz?"

Yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Ben bile tanımıyordum ki onu. Yüzü bana bir o kadar tanıdıkken diğer hiçbir şeyi uyuşmuyordu benim âşık olduğum kadınla. Sadece ona çok benziyordu.

O kadar aynılardı ki bir an tüm yaşanılanları unutup gerçekten de o sanmıştım. Ta ki sesini duyana, kim olduğunu öğrenene kadar.

Onunla karşılaşmamın üzerinden yaklaşık olarak on gün geçmişti. Kendimi hâlâ daha tüm bunların saçma bir ihtimal olduğuna inandırmaya çalışıyordum. Sonucu kabullenemiyordum.

Lakin yaşananlar hayal falan değildi. O, tüm gerçekliğiyle karşımdaydı. Dokunmuştum ona, hissetmiştim. Hayatın bana verdiği yeni bir şanstı ve bu sefer bu şansı en iyi şekilde kullanacaktım.

Sesinin benim hatırladığım tınıyla alakası yoktu. Daha naif, daha kısık çıkıyordu sesi. Üstelik adı...

Lamia.

Çok garipti.

"Başkasıyla evlenecek."

Ellerimin arasındaki çerçeveyi masaya geri bırakıp bakışlarımı amcama çevirdim. Kaşları çatılmış, derin düşüncelere dalmıştı.

"Başkası çıkar karşı-"

Konuşmasını bitirmesine izin vermeden aniden "Ben onu istiyorum, amca. Ben sadece onu seviyorum. Ben onu istiyorum! Anlıyor musun?" diye böldüm lafını. Transa girmiş gibiydim. Onu ikna etmek için ise kelimelerimi art arda söyleyerek istemsizce sesimi yükseltmiştim.

Ben onu istiyordum. Çünkü bana iyi gelebilecek tek insan oydu. Ölü birisine çektiğim özlemi dindirebilir, beni bu azaptan kurtarabilirdi. Ona tıpatıp benziyordu. Bir daha kapanmamak üzere açılmış yaralarımı kapatmak için bir şanstı belki de bu.

"Ah, oğlum... Ne yapacağım ben böyle seninle? Kendini yeni toparlıyorken gözlerimin önünde tekrardan yıkılışına şahit olamam. Bir yolunu bulacağız, Alex. Sakinleş."

Yüzümdeki memnun gülümsemeyle ona döndüm. Benim az önceki sinirimden eser kalmadığını fark edince hafif bir şaşkınlık yaşasa da hemencecik toparlamayı başarmıştı.

Yüzümdeki geniş gülümsemeye engel olamayıp bir süre öylece düşüncelere daldım. Ardından "Emin ol, o bana çok iyi gelecek amca," diye mırıldandım.

Beni başıyla onaylayıp "Beni toplantıya bekliyorlar. Geri kalan detayları evde konuşuruz," dedi. Hiçbir şey söylemedim. O da çok geçmeden odadan ayrılmıştı zaten.

Daha fazla bunları düşünmek istemiyordum. Tek istediğim onu görmekti. Saatlerce onu izleyeyim, onca yılın acısını çıkarayım istiyordum. Onu bu akşam tekrardan görecek olmak bile beni sabırsızlandırıyor, deli gibi heyecanlanıyordum.

Kendimi küçük çocuklar gibi hissediyordum. Sanki en sevdiğim oyuncağım kaybolmuş ve ben onu tekrar bulmuş gibiydim. Fakat bu sefer bir öncekinin aksine ona daha da dikkat edecek, kaybetmemek için gözümün önünden ayırmayacaktım.

Çünkü bir kez o acıyı tatmıştım. Bunu tekrar yaşamayı kaldıramayacağımın farkındaydım. Benim âşık olduğum kadın ölmüştü, Lamia ise kanlı canlı karşımdaydı...

ZEHİR AMBARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin