7| HATA

2.4K 120 257
                                    

🎶charlotte lawrence, joke's on you

🦋

İkimiz de önümüzdeki yemeklerle ilgilenirken bir süre sessizliği bozmak adına hiçbir çabada bulunmadık. Lakin bu durum rahatsız etmeye başlamıştı. Çünkü paranoyak düşüncelerimle baş başa kalıyordum.

Bundan rahatsızlık duyduğunu nasıl belli edebileceğimi bilmiyordum ama içten içe bu gecenin normal bir şekilde sonlanmasını umuyordum.

"Katlanamıyorsun değil mi?"

Eğdiğim kafamı kaldırıp "Neye?" diye cevap verdim sorduğu soruya karşılık olarak. Onu bir türlü anlayamıyordum. Bazen hareketlerini, bazen de söylediklerini.

"Sessizliğe."

Cevap vermedim. Daha doğrusu ne şekilde cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. Sadece aptal aptal yüzüne bakmakla yetinmiştim. O da üstelememişti zaten.

"Neden o?"

Konuyu bir anda değiştirmesiyle aklım iyice karışmıştı. Uzanıp masadaki tabaklardan birisini önüne alırken beni umursamıyormuş gibi gözüküyordu. Bu adamı bir türlü anlayamadığımı söylemiş miydim?

"Nasıl yani?"

"Diyorum ki, neden ondan çocuk yapmak istedin?"

"Planlı değildi."

Beni başıyla onayladı. Ardından masadaki birkaç yemeği beğeneceğim söyleyerek tabağıma almamı belirtti. Ben de itiraz etmeden yemeklerden kendi önümdeki tabağa yerleştirdim.

"Onu gerçekten seviyor musun?"

Bakışlarımı önümdeki yemekten kaldırmadan "Cevap vermek istemiyorum," diye mırıldandım. Ben onun hakkında daha hiçbir şey bilmezken onun sürekli benden bir şeyler öğrenme çabası bencilceydi.

"Cevap yeterince açık."

Yüzündeki memnun gülümsemeyle tekrardan yemeğine dönmesiyle gözlerimi devirme isteğime son anda engel oldum. Sanırım konuyu değiştirmem gerekiyordu. Çünkü ben buraya normal insanlar gibi oturup sohbet etmeye gelmiştim. Kişisel hayatına müdahale edilmesini değil.

"Peki ya sen, adın ne?"

Ağzındaki yemeği bitirdikten sonra masanın üzerinde duran şarap bardağına uzandı ve ufak bir yudum aldı. Ardından gözlerini üzerime sabitleyip cevap vermek amacıyla ağzını araladı.

Benimle konuşurken ısrarla gözlerimin içine bakması söyleyeceklerine odaklanamamamı sağlasa da karşısındaki insanı önemsediğini hissettiriyordu. Johnson bunu hiç yapmazdı mesela.

"Alex."

"Kaç yaşındasın?"

"27."

Başımla onayladım.

"Ben de 22 yaşındayım."

"Hamile kalmak için erken bir yaş."

Omzumu silktim. Konuyu her fırsatta hamile olmama çekmesi beni rahatsız etmeye başlamıştı. Onunla normal bir şekilde konuşmaya çalışıyordum ama tavırları bu isteğimi azaltıyordu.

"Okuyor musun, Lamia?"

"Hayır, bırakmak zorunda kaldım."

"Devam etmek ister miydin?"

Burukça gülümsedim. İsterdim tabii ki. Fakat Johnson bunu istemiyordu. Bebeğimle yeterince iyi ilgilenemeyeceğimi öne sürüp okulumu son senemde dondurmamı istemişti. Ben de sırf eline laf vermek istemediğim için okulumu dondurmuştum.

"Son senemdeydim. Bitirip avukat olmak isterdim."

"Hâlâ geç değil."

"Evet, sadece şartlar böyle gerektiriyor."

Bir süre tepkilerimi izledi. Ardından önündeki yemeğe odaklanıp "Bu kadar soru yeterli. Yemeğini ye, soğuyacaklar," dedi itiraz kabul etmeyen bir sesle. Ben de dediğini yapıp önüme aldığım yemeklerden yavaş yavaş yemeye devam ettim.

Yemeğimiz bittikten sonra sıra tatlılara gelmişti. O kendi tatlısına dokunmazken ben hem kendi tatlımı hem de onun tatlısını yemiştim. O süre zarfında biraz daha sohbet etmiştik. Bu seferki konumuz ise daha gereksiz konulardı.

Böyle böyle yaklaşık olarak bir saati geride bırakmıştık. Saat neredeyse gece yarısına geliyordu ve ev dağın bir başında olduğu için benim ufaktan kalkmam gerekiyordu. Çünkü daha taksi çağırıp buraya gelmesini bekleyecektim. Eve gidiş süresini de hesaba katarsak acele etmem yararımaydı.

"Şey, ben artık gitsem iyi olacak."

Hiçbir şey söylemedi. Ben de bunu fırsat bilip konuşmama devam ettim. "Her şey için çok teşekkür ederim. Yemekler ve seninle sohbet etmek çok güzeldi. İyi geceler."

Oturduğum sandalyeden ayaklanıp kısa bir an onu inceledim. O da aynı şekilde beni izliyordu. Bana itiraz etmiyor oluşu rahatlatmıştı.

Daha fazla oyalanmadan salondaki koltuklarda duran çantamı elime aldım. Adımlarımı kapıya doğru çevirip ceketimi de asılı olduğu yerden alarak koluma yerleştirdim. Gitme vaktim gelmişti.

Tam kapının önünde durduğumda elimi kapının kulpunu yerleştirdim ve aşağı indirdim. Kapının açılmaması beni bir anlık korkuturken aynı şeyi tekrarlayıp kapıyı açmaya çalıştım. Lakin sonuç değişmemişti, kapı açılmıyordu!

"Alex, kapı. Açılmıyor! Niye kapalı? Yardım et lütfen."

Ben tedirgin bir şekilde hâlâ daha yemek masasında oturan Alex'e bakarken o benim panik yapmış hâlime kıyasla sakince oturduğu yerden ayağa kalktı. Yavaş adımlarla yanıma ulaştığında bana bir açıklama yapması için sorgulayıcı bakışlarla yüzüne bakmaya başladım.

Bir elini yüzümün hemen yanından kapıya yasladı. Diğer eliyle çantamla ceketimi alıp geriye bir yere atarken ben olayın şokunu atlatamayıp öylece onu izliyordum. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam?

Ellerimi arkamdaki kapıya yaslayıp korkuyla yerime sindim. Sanki geriye gitmem mümkünmüşçesine sırtımı iyice kapıya bastırırken Alex de inatla aramızdaki mesafeyi yok ederek yüzünü bana doğru eğmişti.

Önüme gelen saçlarımı bir eliyle kulağımın arkasına yerleştirip parmaklarını yüzümde gezdirdi. Bakışlarıyla beni pür dikkat izlerken benim tek yapabildiğim beklemekti.

"Biliyorum kelebeğim, kapı açılmıyor. Çünkü kilitledim."

Fısıltıyla söylediği sözcükler beni dumura uğratmış, duyduklarımı algılamakta zorluk çekiyordum. Kafamı kabul etmek istemezcesine hızla sağa sola salladım. Bu beni tatmin etmemiş olacak ki "Hayır!" diye bağırdım. Bunu yapmış olamazdı. Güvenimi boşa çıkarmış olamazdı.

Alnımda hissettiğim dudakları beni daha da çileden çıkarırken onu üzerimden itmek için bir hamlede bulundum. Dudaklarımı araladım ama söyleyecek bir şey bulamayıp geri kapattım. Hayal kırıklığı usulca tüm vücudumu ele geçirdiğinde ağlamamak için kendimi sıkıyordum.

Yüz ifademi görmek istermiş gibi gözlerini bir saniye bile üzerimden çekmeden beni incelerken yanağımdan aşağıya bir yaş aktı. Gerçek olmadığını söylemesini bekliyordum. Bunun saçma salak bir şaka olduğunu söylemesini deli gibi istiyordum. Lakin o sesindeki keyifli ifadeyle devam etmişti konuşmaya.

"Kendi ayaklarınla ait olduğun yere geldin ve benim seni bırakmaya hiç niyetim yok..."

ZEHİR AMBARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin