21| PARILTI

1K 55 28
                                    

🎶milck, monster

🦋

"Bebeğim! Ona bir şey oluyor Alex."

"İzin verme, kızımın benden gitmesine izin verme!"

"Lütfen ona bir şey olmasın..."

Beynimin içinde yankılanan Lamia'nın seslerine daha fazla dayanamazken ellerimle kulaklarımı tıkayıp "Hayır!" diye bağırdım nerede olduğumu bile umursamadan. Gözlerimi de eş zamanlı olarak sımsıkı kapattığımda çöktüğüm zeminde bundan sonra ne yapacağımı düşünmeye çalışıyordum.

"Alex! Kendine gel."

Omzumda hissettiğim baskıyla gözlerimi açıp bana seslenen kişiye baktım. Amcamdı. Lamia'yı alelacele hastaneye kaldırınca ne yapacağımı bilemeyip ilk onu aramıştım.

"Bebeğini çok seviyordu, amca. Onu kaybederse ben ne yaparım? B-ben bebeğe sahip çıkacağımı söyledim! O beni i-iyileştirecekti..."

Şoka girmiş gibi öylece beyaz koridoru seyrederken ağzımdan çıkanların farkında değildim. Sadece beynimin içinde yankılanan düşüncelerimi dile getiriyordum.

"Tekrar hamile kalma şansı var. Bunu da atlatırsınız, evlat."

Kafamı hızla sağa sola salladım. Hiçbir şeyi atlatamazdık. Lamia'nın bebeğine ne denli düşkün olduğunu en iyi ben anlamıştım. Bundan sonra ne olur en ufak bir fikrim dahi yoktu. Vereceği tepkiyi kestirmekte zorlanıyordum.

"Çocuğun babasının bu durumdan haberi var mı?"

Duyduğum şeyle sinirden istemsizce yumruklarımı sıkmaya başladım. Johnson piçi Lamia'yı o hâlde görünce yardım etme zahmetinde bile bulunmadan topuklamıştı. Bebeğe zarar gelmesindeki en büyük pay onundu ve bu yüzden ona hayatı zehir edecektim.

"Her şey onun yüzünden oldu zaten!"

Amcam bir şey söylemeden sessiz kaldı. Ona daha önce her şeyi anlattığım için Johnson'ın nasıl bir şerefsiz olduğunu az çok biliyordu. Belki de bu yüzden Lamia'nın hayatına girmeme engel olmamıştı. Aksi takdirde hamile bir kadının hayatına dahil olmamı engellemek için elinden geleni yapardı.

Derin bir nefes alıp "Lamia uyanacak ve normal bir şekilde eve döneceğiz. Bebeğe hiçbir şey olmayacak. Eve gidip yatacağız, bu berbat günü unutacağız," diye olmasını istediğim şeyleri art arda sıraladım. Kendimi buna ikna etmek amacıyla birkaç kez daha aynı şeyleri mırıldandım.

"Doktorlar bebeğin kurtulma ihtimalinin olmadığını söylüyorlar."

Amcamın söyledikleriyle birden bakışlarımı dalıp gittiği yerden çekip bana yukarıdan bakan amcama çevirdim. Yüzündeki üzgün ifadeyle gerçekleri yüzüme vuruyor, belki de şu anki hâlime acıyordu.

"Hayır! Yaşayacak, yaşamak zorunda."

Tekrardan bana cevap vereceği sırada hemen yanımdaki odadan gelen çığlıkla hızla oturduğum yerden doğruldum. Sesin kime ait olduğunu anlamakta gecikmemiştim. Kapıyı hışımla aralayıp içeriye dalarken gördüğüm görüntü karşısında kalakalmıştım.

"Hissetmiyorum... Bebeğimi hissedemiyorum. Ona ne yaptınız?!"

Lamia karnını sıkı sıkı tutuyor, karşısındaki iki hemşireye sanki her şeyin suçlusu onlarmış gibi bağırıyordu. Hemşireler bir şeyler söylüyorlardı ama duyduğu falan yoktu. Hastane odasının duvarına yaslanarak hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

"Beni bırakıp gitmez o. Kabul etmiyorum, uzak durun benden. O yaşıyor. Ölmedi. Benim kızım ölemez!"

Çığırışları koridora kadar ulaşıp ardından büyük bir yankı bırakıyordu. Hemşireler ona bir şeyler söylüyordu fakat kendi bağırış seslerinden hiç kimseyi duyabilecek durumda değildi.

"Hayır, hayır, hayır..."

Son yakarışları beni kendime getirirken en nihayetinde ayaklarımı zorla harekete geçirmeyi başardım. Birkaç adımda arkasından ona doğru ilerledim ve parmaklarını yolduğu saçlarından ayırdım. Kendisine tekrardan herhangi bir zarar vermemesi için yönünü kendime doğru çevirdim ve ona sıkıca sarıldım.

Beni itmesine rağmen kollarımı sıkı sıkı ona dolamaktan vazgeçmemiştim. Lamia çok geçmeden bana karşı koyamayacağını anlamış olacak ki başını göğsüme yaslayarak çığlık çığlığa ağlamaya devam etmişti.

"Biz birbirimize yeni a-alışmıştık. Bu kadar çabuk beni b-bırakıp gide-mez."

Hıçkırıklarının arasından zorlukla konuşurken hiçbir şey söyleyemedim. Sadece sırtını sıvazlayıp geçeceğine dair birkaç uyduruk cümle kurmakla yetindim. Elimden başka hiçbir şey gelmiyordu çünkü.

Ne söylersem söyleyeyim yaşananları düzeltemeyeceğinin gayet de farkındaydım. Beni en çok çıkmaza sokan da bu çaresizlikti.

O öylece kollarımın arasındayken hemşirelerden birisi "Sabit tutun lütfen," diye uyardı. Ardından hazırladığı sakinleştirici iğneyi vurmak amacıyla harekete geçti. Lamia dirense de çok geçmeden hemşire iğneyi vurmayı başarmıştı.

İğne birkaç dakika içersinde etkisini göstermeye başlamış, hıçkırıkları yerini iç çekmeye bırakmıştı. Üzerimdeki gömleğimi sıkan parmakları gevşeyip geriye doğru düştüğünde bir kolumu bacaklarının altına geçirerek onu kucağıma aldım. Ardından odadaki hasta yatağına taşıdım.

Çok geçmeden Lamia tamamen tepkisizliğe bürünmüştü. Odadaki duvara boş bakışlar atmaktan başka bir şey yapmıyordu. Hemşireler dakikalar sonra uykuya dalacağını söyleyerek odadan ayrıldığında ben bir süre daha odada kaldım. Ta ki Lamia uykuya dalana dek.

Uyuduğundan tamamen emin olduktan sonra yatağın bir ucunda duran ince örtüye uzandım ve yavaşça kafasının altına kadar çektim. Üzerindeki hastane kıyafetlerinin üşümesine neden olacağı bariz belliydi.

Önüne gelen dağılmış saçlarını usulca geriye doğru atıp alnına ufak bir öpücük kondurdum. Sonrasında da Lamia'nın doktoruyla durum hakkında görüşmek için istemeye istemeye oradan ayrıldım.

Amcam benim dışarı çıktığımı fark eder etmez endişeyle oturduğu sandalyeden kalkarak "Ne oldu?" diye sordu. Sıkıntılı bir nefes alıp "Sakinleştirici verdiler. Uyudu şimdi," dedim. Daha fazla üstelemeden beni başıyla onayladı.

"Sen de daha fazla burada bekleme, amca. Lamia uyandığında bir sorun olmazsa taburcu ederler zaten."

"Tamam. Bir şey olursa haber verirsin."

"Veririm."

Amcam uzun koridorun sonundaki asansöre doğru ilerlerken adımlarımı onun zıttı yönüne çevirdim. Koridordan geçen hemşirelerden birisini durdurup doktorun odasını sordum. Ardından ağır adımlarla tarif edilen yere gitmeye başladım.

Her attığım adımda sanki sırtıma on kat yük biniyormuş gibi hissediyordum. Bebeği onun her şeyiydi ancak o her şeyini kaybetmişti. Bu durumla nasıl başa çıkabileceğimi bilemiyordum. Tek bildiğim ne olursa olsun onun yanında olacağım gerçeğiydi.

Bir kez daha sevdiğim kadının gözlerimin önünde yok oluşuna şahit olamazdım. Atlatacaktı, birlikte atlatacaktık. Günler aylar alsa bile tüm bu olumsuzlukların üstesinden gelmeyi başaracaktık.

Benim bütün dünyam onun gözlerindeki en ufak bir parıltıdan ibaretti. Ve ben o parıltının sönmemesi için elimden ne geliyorsa yapacaktım.

ZEHİR AMBARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin