Birkaç saat önce:
Telefonuna gelen mesajla gerginlikle yerinde kıpırdandı Minho.
Kayıtlı olmayan numara:
1 saat sonra *** gel.
Yutkunup telefonu eline aldı ve mesaj kutusuna girdi.
Tamam.
Ardından mesajları sildi ve kalkıp dolabına ilerledi. Üzerine siyah bir gömlek ve kumaş pantolon geçirdi. Maskesini taktıktan sonra odadan çıktı.
Telefonunu almayı unutmuştu ama sorun değildi. Kapıyı kapattıktan sonra bahçesinden çıktı ve ilerledi.
Yan evin bahçesinde duran kadınla göz göze gelince istemsiz gerilmişti.
"Ah, sen Eun Ji'nin arkadaşısın değil mi? Ona ulaşamıyorum nerede biliyor musun?"diye sordu Jin Ri."Dünden beri görmedim efendim."dedi Minho hafifçe eğilip yanından geçip giderken.
"Sen nereye gidiyorsun?"Minho durup ona tekrar döndü. "Mm, markete. İyi günler efendim."
deyip giderken Jin Ri arkasından "Bu kıyafetle mi..."diye mırıldandı.
*
Minho denilen adrese tam zamanında gelmişti. Han Nehrinin yanıydı burası. Etraf sessizdi. Bu saatlerde buraya pek insan gelmezdi.
Hemen nehre bakan bankta oturan kırklı yaşların sonlarında olan adamı görünce yanına ilerledi.
Tam sağ tarafında durduğunda saygı selamı verdi. "İyi günler, baba."
Adam ona baktı. Havanın bulutlu olmasına rağmen taktığı güneş gözlüklerinin arkasından onu süzdü baştan aşağı. Ardından "Otur."dedi.
Minho aynı gerginlikle babasının yanına oturdu. Neden çağırıldığını merak ediyordu.
Bir süre sessizce oturduktan sonra bay Lee iç geçirdi ve gözlüklerini çıkarıp yakasına astı.
"Nasılsın evlat?"
Duyduğu sözlerle bakışlarını babasına çevirdi Minho. Bunca yıldır bu sözleri ilk kez duymuştu onun ağzından.
"İ-iyiyim. S-siz nasılsınız baba?"dedi Minho aynı gerginlikle.
Bay Lee kendi kendine gülümsedi.
"İyiyim."
Değildi.
Bay Lee ölüyordu. Bunlar hayatındaki son anlarıydı artık. Ve hayatında işlemiş olduğu en büyük günahını telafi edebilme çabasındaydı.
Şunları söylemek istiyordu;
"Oğlum, ben ölüyorum. Sana bu zamana kadar çektirdiklerim için özür dilerim. Ben pislik herifin tekiyim. Ben çok kötü bir insanım. Annenin emaneti olan sana bakamadım, koruyamadım. Seni hep yalnız bıraktım. Terk ettim. Bu koca dünyada yapayalnız kaldın. Yaşadıklarının hepsi benim suçumdu. Bazı şeyleri önleyemesemde yanında olabilirdim. Fakat seni terk etmeyi seçtim. Ben şimdi ki acıklı ölümümü ve pişmanlığı hak ediyorum fakat sen yaşadıklarını hak etmiyorsun. Yapabileceğim hiçbir şey olmadığı için üzgünüm. Artık o şansımı kaybettim. Lütfen beni affetme. Affedilmeyi hak etmiyorum bunca olanlardan sonra. Bundan sonraki hayatında da sana maddi olarak destek vereceğim. Her ne kadar hayatta olmasam da. Maneviyat... onu artık yapamam. Söylediğim gibi artık o şansımı kaybettim. Senden içtenlikle özür dilerim."
Bunları söylemek istemişti. Bir süredir ölümcül hastalığıyla cebelleşiyordu. Bu sırada da her gün yaptığı bütün kötülükler gözlerinin önüne geliyordu. Bu da onun cezasıydı. Ve oğluna karşı büyük bir pişmanlık hissetmeye başlamıştı. Bencildi. Hem de çok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PHOBIA ● Lee Know
Fanfiction[TAMAMLANDI] Olay, jinofobisi* olan Lee Minho (Lee Know) ile cüretkar bir kız olan Kang Eun Ji arasında geçiyor. Bir gün annesi artık Kang Eun Ji ile baş edemeyince onu boşandığı kocasının yanına, Busan'a bir nevi sürgün ediyor. Eun Ji, babasının e...