1.6

94 10 11
                                    

"Şaşkınsın" dedi Ji-yong bankta otururken.

"Yalan söyleyemem. Öyleyim" dedi Ho-seok gülümseye çalışan yüzüyle ama Ji-yong sadece gözlerini devirmişti, hemen ardından bakışlarını tekrar gök yüzüne çevirmişti.

"İnan bana bende öyleyim" dedi hafif hafif esen rüzgarın yüzünü yalamasına izin verirken. Neredeyse Eylül ayının başındaydılar.

"Ama kendi doğum günümde 'ölen' sevgilim için bir veda konseri vermek zorunda kaldım" dediğinde 'ölen' kelimesinin üzerine vurgu yapmıştı.

"Doğum günün kutlu olsun" dedi Ho-seok derin bir nefes alırken ama Ji-yong onun bu cümlesiyle gülümsemişti.

"Yanımda olman kendimi daha normal hissetmeme neden oluyor. Sanırım hastanede geçirdiğim en huzurlu beş günü geçirdim" dediğinde Ho-seok da ister istemez gülümsemişti.

"Ama hala bana buna neyin neden olduğunu anlatmadın" diye şansını denediği zaman Ji-yong yine gözlerini devirmişti ama bu sefer gülümsemişti.

"Sende Pamuk Şeker'in bana neden bu kadar kötü davrandığını anlatmıyorsun" dediğinde Ho-seok tekrar derin bir nefes almıştı.

"Dediğim gibi, seninle ilgili değil ama onun özel hayatı. Daha fazlasını anlatamam o yüzden" dedi ve onun bu cümlesi ile Ji-yong da yüzünü ona doğru döndü.

"Sende benim resmi olarak doktorum değilsin ve bu da benim özel hayatım"

*

"Sende benim resmi olarak doktorum değilsin ve bu da benim özel hayatım, dedi" dedi Ho-seok, Seung Hyun'un karşısında dururken ama Seung Hyun buna nedensizce daha fazla katlanamadığını hissediyordu. Bu durumdan gerçekten o kadar çok bunalmıştı ki...

"Burada kal" diyerek çıktı odadan. Yeterince müsamaha göstermişti ve artık ilerlemek istiyordu. Evet, sanrılar görmüyordu ama bu zaten ilaçların etkisiydi. Yeterince beklemişti ve bir şeylerin olması gerekiyordu. Hem ayrıca Ji-yong onun hiç bir şeyi değildi ve kendi özel hayatını bu kadar sorgulaması canını sıkıyordu.

İlk defa kapıyı çalmadan direkt anahtarları çevirdi ve kapıyı açarak içeriye doğru daldı. Daha sonrasında gerçekten sert bir şekilde kapıyı arkasından kapattığında Ji-yong olduğu yerde zıplamıştı.

"Neler oluyor?" dedi korkudan sesi bile titrerken.

"Olan şey şu!" dedi Seung Hyun gerçekten sert bir şekilde.

"Neredeyse üç buçuk aydır buradasın ama bana asla yardımcı olmuyorsun!" diye daha da yükseldiği zaman Ji-yong sandalyesine sinmişti.

"Anlamadım-"

"Anlama! Bir şeyi de anlama! Bana güvenmen için elimden geleni yapmaya çalışıyorum, ay-lar-dır! Bana buna neyin neden olduğunu bile anlatmaya çalışmıyorsun! Yardımcı olmuyorsun!" Seung Hyun nefes nefese kalmıştı ama neye sinirlendiğini biliyordu.

"Sormadın ki?!" dedi Ji-yong kendisini savunma amacıyla.

"Sen anlat! Neden burada olduğunu biliyorsun! İyileşmek de istiyorsun diye biliyorum?! Otur anlat, bu bu bu oldu bende böyle oldum de! Dur ama dur, tahmin edeyim, aklıma gelmedi değil mi?! İş başkalarının özel hayatına geldiği zaman aklına her şey geliyor!" dediğinde Ji-yong şok olmuş gözlerle bakıyordu karşısında ki adama. Sanki kendisi değil de karşısında ki adam çift kişilikli gibi hissediyordu tam şu an.

'Senden nefret ediyor! Senden nefret ediyor!' gözlerini kapatıp kafasını iki yana doğru salladı Ji-yong.

"Bir şey söylesene! Bir tepki versene!" Ji-yong gözlerini açıp ona doğru döndü ve sırıttı.

Obsession | Nyongtory & GTopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin