2.1

101 9 5
                                    

"Gerçekten önemli olsa iyi olur" dedi Seung Hyun dikkatlice Ho-seok'u takip ederken ama genç adam o kadar gergindi ki onu duymuyordu bile. İkisi birlikte yavaşça Ho-seok'un odasına girdikleri zaman genç adam hemen bilgisayarını getirmiş ve Seung Hyun'un yüzüne doğru tutmuştu.

"Sakin ol ve özet geç lütfen. Yorgunum çünkü" dediğinde Ho-seok derin bir nefes alarak bilgisayarın ekranını yatırdı ve kendisine tek kaşı kalkık bir şekilde bakan abisine doğru baktı.

"Öncelikle bu konuşmayı Ji-yong Hyung'un sevgilisi ile değil 'doktoru ile' yapmam gerekiyor" dediğinde Seung Hyun tekrar gözlerini devirmişti.

"İlişkideki kırılma noktasını öğrendim" dedi genç çocuk tekrar derin bir nefes alarak, onun bu cümlesiyle Seung Hyun kaşlarını çatmıştı.

"Anlat hemen" dedi onun yatağına oturarak.

"Bir saat önce sana bir mail geldi. Biliyorsun maillerini ben kontrol ediyorum" dediğinde kafasını iki yana salladı genç adam, çok gergindi ve kesinlikle saçmalıyordu. Seung Hyun'da onun bu gerginliğini hissettiği için bir şey dememişti.

"Her neyse, seninle konuşmak istediğini söyleyen biriydi. Bende ilk önce benimle konuşması gerektiğini söyledim. Önce biraz tartıştık ama daha sonrasında olup biten her şeyi bana anlattı" dedi aldığı nefesi vererek.

"Ve?" dedi Seung Hyun sabırsız bir şekilde.

"Lee Chae-rin, ya da herkesin bildiği adıyla CL, namı değer G-Dragon'ın en yakın arkadaşı." dedi ve sustu Ho-seok.

"Neden bu kadar gerginsin anlamıyorum. Lütfen sakin olur musun?" dedi Seung Hyun, ister istemez kendisi de gerilmişti.

"Gerginim çünkü CL bana, Seungri Hyung'un Ji-yong Hyung'u Amerika seyahatinde aldattığını, Ji-yong Hyung'un da bunu bildiğini söyledi. Yani bir anda oluşmuş bir şey değil bu." dediğinde Seung Hyun sadece ayağa kalkmıştı.

"Yani bana 'Seungri'nin' 'G-Dragon'ı' aldattığını,' G-Dragon'ın' bunu bildiğini, bu yüzden büyük bir güven problemi oluşturduğunu ve bunun git gide takıntı haline geldiğini mi söylüyorsun?" dediğinde Ho-seok sadece kafasıyla onaylanmıştı onu. Gergin olmasının tek sebebi Seung Hyun'un herkesten sır gibi sakladığı geçmişini biliyor olmasıydı.

"Tahmin etmeliydim" dedi Seung Hyun, Ho-seok'un beklediğini aksine oldukça sakin bir şekilde ama moralinin bozulduğu aşikardı.

"Hyung-"

"İyi geceler Ho-seok" dedi ve yavaşça odadan çıktı Seung Hyun. Hemen iki adım çaprazda olan odanın içine girmeden önce ufak bir kaç nefes alıp verdi.

Bu sırada Ji-yong o gittikten sonra yine biraz sıkılmıştı. Daha sonrasında saçları kuru olduğu için Seung Hyun'un kızmayacağını düşünerek odanın içinde ki küçük balkona çıkmıştı. Temiz hava almayalı gerçekten uzun zaman oluyordu ve temiz havaya hasret kalmıştı. Hem Seul gecelerini izleyemeyeli neredeyse beş altı ay olduğu için bunun keyfini çıkartmak istemişti.

Seung Hyun odanın kapısını açıp içeri girdiğinde Ji-yong'ı göremeyince küçük banyoya bakmıştı ama orada da olmadığını görünce nedensizce kalbi ağzında atmaya başlamıştı. Daha sonrasında perde hafiften aralanınca neredeyse koşarak balkona çıkmıştı ve gördüğü görüntü onun olduğu yerde çakılı kalmasına neden olmuştu.

Ji-yong balkon demirlerinin üzerinde oturmuştu ve ayaklarını sallıyordu. Gözlerini kapattığında aklında oluşan görüntüyü aklından kazıyabilmek için her şeyini verebilirdi. Derince yutkundu ve balkona doğru koşarak bir anda onu belinden tuttu ve bütün gücüyle içeriye doğru çekti. Ji-yong başta ne olduğunu anlamasa da Seung Hyun'un kendisini resmen içeri fırlatmasıyla gözlerini devirmişti.

"Sen napıyorsun?!" diye bağırdı Seung Hyun.

"On dördüncü kattayız Ji-yong napıyorsun?!" dediğinde bir ileri bir geri yürümeye başlamıştı.

"Neden ölmek istiyorsun ki?!" dediğinde ise Ji-yong ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı, kendisiyle ilgili olmayan bir şeyler.

"Sadece hava almaya çıktım?" dedi kaşını kaldırarak ama Seung Hyun transa girmiş gibiydi, kendisini asla duymuyordu.

"Yetiştim" diyordu.

"Bu sefer yetiştim" Ji-yong derin bir nefes aldı. 'Bu sefer' derken acaba ne demek istiyordu? Bunu bir ara sormayı kafasının bir yerine not ettikten sonra bir ileri bir geri yürüyen sevgilisinin karşısına geçti ve onu omuzlarından tuttu.

"Sakin olur musun?"

"Sakin mi olayım?! NASIL SAKİN OLAYIM?! Kendini neden öldürmeye çalıştın?! Biz bir şeyleri hallettik, hallettik değil mi?! Neden ölmek istiyorsun ki?!" o kadar hızlı konuşuyordu ki Ji-yong onu anlamakta zorluk çekiyordu.

"Amacım sadece biraz hava almaktı Seung Hyun, sakin ol" dediğinde Seung Hyun tam ağzını açmıştı ki Ji-yong daha fazla dayanamadı ve onun zamanında kendisine uyguladığı şoktan çıkartma taktiğini ona uygulayarak sağlam bir tokat geçirdi karşısında ki adama. Tokattan sonra Seung Hyun bir anda dizlerinin üzerine çökünce Ji-yong da onu taklit edip dizlerinin üzerine çökmüştü. Demek ki ülkenin en önemli üçüncü psikiyatristi olsanız bile atlatamadığınız travmalarınız oluyordu.

Ji-yong karşısında ki adamın yüzünü ellerinin içine aldı ve o şekilde konuştu.

"İntiharı hiç bir zaman düşünmedim, sana yemin ederim hiç düşünmedim. İçimde yaşayan bir şeytan varken bile düşünmedim. Biraz sakin ol olur mu?" deyip ona sarıldığında Seung Hyun da ona sarılmıştı hemen sıkı sıkı. Ne pislik bir gündü böyle, resmen bitmiyordu...

*

Seung Hyun yanağında hissettiği öpücük yağmuru ile uyandığını hissetmişti. Yüzünde ufak bir tebessüm oluştuğu zaman kafasını yavaşça yana doğru dönmüştü ama yanında ki kişi onu öpmeyi kesmediği için dudakları birleşmişti. Seung Hyun onun üst dudağını esir alırken bunun ilk gerçek öpücük için oldukça garip olduğunu düşünüyordu ama öte yandan Ji-yong halinden oldukça memnundu.

"Günaydın" dedi Ji-yong ondan ayrılarak.

"Günaydın bir tanem" dedi Seung Hyun da gerinip derin bir nefes alarak gözlerini açtıktan sonra.

"Ho-seok ile beraber kahvaltı hazırladık, bende seni uyandırmak istedim" dedi ve tekrar ona doğru eğildi Ji-yong. Seung Hyun ise onu kucağına doğru çekerek üstüne düşmesini sağladı.

"Güzel bir uyandırma yöntemiymiş" dedi Seung Hyun tekrar dudaklarını birleştirirken. Ji-yong'ın sırıttığını onu öperken bile hissedebiliyordu. Yavaşça dilini onun ağzına doğru ittirdiğinde Ji-yong memnuniyetle onun dilini kabul etmişti ama on saniye kadar sonra ayrıldı karşısında ki adamdan.

"Çocuk bizi bekliyor" dediğinde Seung Hyun gözlerini devirmişti.

"Beklesin!" diye sitem ettiğinde ise Ji-yong onun kucağından kalkıyordu.

"Çok ayıp gerçekten..." dedi Ji-yong onu kınayan bakışlarla, Seung Hyun gözlerini devirdi ve kol saatine indirdi bakışlarını. Saat neredeyse öğlen olmuştu ve bugün ayın on yedisiydi. İlk başta derin bir nefes alarak ayağa kalkmıştı ama daha sonrasında gözleri kocaman olmuştu.

"Siktir" dedi ve anında dolabına doğru koştu.

"Ne oldu?" dedi Ji-yong şaşırmış bakışlarla karşısında ki adama bakarken.

"Bugün on yedi Eylül" dedi Seung Hyun dolabından bir pantolon ve ince bir süveter çıkartırken.

"Yani?" dedi Ji-yong hala anlamayarak.

"Bugün senato toplantısı var hastanede ve sadece yirmi dakika sonra başlayacak." dedi ve hemen üzerindeki pijamayı çıkartıp süveteri giydi.

"Ne senatosu?"

"Senin durumun için"

Obsession | Nyongtory & GTopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin