intro

752 87 144
                                    

𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑

Bol yağışlı bir sonbahar günüydü.

Saat gece 12. Ekim ayının başlarındaydık ve ben tek başımaydım. Ellerim aşağı düşmüş bir şekilde kapında dikiliyor, zili çalmak için cesaretimi toplamaya çalışıyordum. Nasıl ve nereden başlamam gerektiğini de bilmiyordum çünkü seni tanımıyordum.

Altı uğurlu rakamımdı. Altıncı sokaktaki altıncı evin altıncı dairesine, yani sana gelmiştim. Üşüyordum, üstelik beni tanımazsın diye korkuyordum. Korkularım her zaman bedenimi ele geçirirdi hiç zorlanmadan, o gece de aynısı olmuştu ve senin karşında sesimi çıkaramamıștım.

"Kimsin?" diye sormuştun çatık kaşlarınla. Ben sırılsıklamdım, üşümeye devam ediyordum ancak sen sorunun cevabını almadan ne beni evine alabilir, ne de adam akıllı diyalog kurabilirdin. Islatmıș olduğum dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım, küçükken de yapardım bunu. Gergin olduğum tüm anlarda yapardım.

Beni hâlâ tanımamıştın, biliyordum. Bir cevap bekliyordun. Kolunu kapının kenarına yaslamıș öylece beklerken şimşek çakmıştı o anda. Her zaman bu sesten korkar, yorganın altına girerdim ancak şu an sığınabileceğim hiçbir şey yoktu.

İki elimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi sıkıca yummadan hemen önce kaşlarının çatıldığını görebilmiștim. Başımı yukarı kaldırdım hızlıca, bu sesin son bulması için dua ediyordum ancak Tanrı beni dinlemiyor gibiydi.

Cevap alamayan sen bir hışımla yerinden doğrulup kolumu tuttuğunda kulaklarım korkunç sesi daha net duymaya başladı, beni içeriye sürükledin ve kapıyı arkamızdan kapattın. Sevinmeli miydim bilmiyorum.

"Kimsin sen?" diye sordun sinirle. Her korktuğumda yaptığım bu harekete sinirlenmiş olmalıydın, haklıydın. Ağlamamı sevmediğini söylerdin.

"Gidecek bir yerim yok." dedim sana tamamen zıt bir şekilde. Gerçekten de gidecek bir yerim yoktu ve sen beni kabul eder miydin bilmiyordum. Korkuyordum çünkü başka bir yere gidemezdim.

Boğazımı temizledim ve konuşmaya devam ettim. "Burada kalabilir miyim?"

"İsmin ne?"

İsmimi söylemeli miydim bilmiyordum, şu an için çok erkendi bu. Akan burnumu çekip başımı kaldırmış ve sana bakmıştım. Gözlerin hep aynı bakıyordu bana karşı. "Laura." dedim tek seferde, derin bir nefes alarak.

Dudaklarını birbirine bastırdın ancak benim kim olduğumu çözmeye çalışıyordun hâlâ. Ama beni tanıman imkansızdı çünkü ikimiz de çok değişmiştik. Seni gördüğüm anda tanısam da sen bunu yapamazdın, anlık yaşardın her şeyi.

Benden uzaklaşıp mutfağa doğru adımladığında senden bir cevap bekliyordum. Ya kalacak ya gidecektim, her şey sana bağlıydı ancak seni tanıyordum da, gitmemi istemeyecektin.

''Yarın her şeyi anlatacak mısın?'' Bardağa uzanan elin birkaç saniye duraksadığında cevap beklediğini anlamıştım. Anlatmayacaktım, anlatamazdım ama yine de başımı salladım çünkü başka çarem yoktu. Beni koruyabilecek tek kişi sendin, koruyucumdun. Sessizce mırıldandığımda yanıma gelmiş, elindeki su dolu bardağı bana vermiştin. ''Yatağımda yatabilirsin.''

''Koltukta yatabilirim.'' demiştim suyu içmeden hemen önce. Belinde sıkıntı vardı, benim yüzümden koltukta yatmana müsaade edemezdim. İç çektin ve yanımdan geçip tahminimce yatak odasına girdin, kapıyı açmadan hemen önce mırıldandın. ''Yatağa yat, senin yanına kıvrılır uyurum ben.''

Böyle olacağını ve senin yanında uyandığımda huzurlu olacağımı biliyordum. Ancak sen hiçbir şey hissetmeyecektin.

Sweater WeatherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin