〆34: the crown of the Daphne

119 29 51
                                    

otuz dördüncü bölüm:Daphne'nin tacı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

otuz dördüncü bölüm:
Daphne'nin tacı

İyi biri miydim?

Gerçekten içinde iyilik denen şeyi barındıran ve sokakta gördüğü çocuklara sevgiyle bakan, onları anlamaya çalışan ve sokak hayvanlarının başını seven biri miydim?

Hayır. Asla öyle biri olmamıştım. Bu beni kötü mü yapardı? Bilemezdim. Bilemiyordum. Kendimle ilgili hiçbir şeyi bilemiyordum, kafam o kadar karışıktı ki elini tuttuğum kişiyi de kendimle beraber kocaman bir bataklığa çekmekten korkuyordum. Korkularım gün geçtikçe su yüzüne çıkıyordu.

Kalpsizsin, demişti birisi bana. Kim olduğunu hatırlamıyordum ama dokunmuştu. Kalpsiz miydim? Fotoğraf saklamazdım, anıları kendime güç bilirdim ve uzaktan severdim. Yaralarımın en büyüğü ve en acıtanı kalbimde olandı. Görünmeyen, dokunulmayan ve başkasının anlamayacağı bir yaraydı.

Na Jaemin'in biraz önce yere attığı ve yanındayım diye içmediği sigara ayaklarımın ucundaydı, kendisi sessizdi. Evinin bir balkonu yoktu ama çatı katı güzeldi. Apartmanın çatısına çıkmak biraz zordu ama manzarası güzeldi. Gün batıyordu ve sokaktaki çocuklar buradan çok net gözüküyordu. Bazıları koşuşturuyor, bazıları da arkadaş grubuyla eğleniyordu.

Buraya geldim geleli hep çocukları görüyordum. Yaşlı insan görmemiştim hiç, Jaemin bu çocuk seslerinden rahatsızmış gibi durmuyordu. Hatta gülümseyerek izliyordu onları, ben ona nasıl bakıyorsam o da onlara o şekilde bakıyordu. Sol elimi kaldırdım ve alnına gelen saçları geriye çektim içimde biriken hisle. Başını bana çevirdiğinde hâlâ gülümsüyordu. Yüzünde kocaman bir hayat vardı. Neye benzetebilirdim bilmiyorum ama kesinlikle sıkışıp kalmış bir hayat vardı.

Sağ elini kaldırıp alnındaki elimi tuttu ve elinin içine hapsetti elimi. Eli bu sefer daha soğuktu bana göre. ''Neden bu mahallede oturuyorsun?'' diye soruverdim hâlâ ona bakarken. ''Çok fazla çocuk ve gürültü var.''

''Çocukların sesi benim için asla gürültü olmadı.'' dedi, bana tamamen zıttı. Kaşlarımı çatmak istedim ama devam etti. ''Eskiden seninle çok fazla oyun oynamıştık ama hiçbiri bu çocuklarınki kadar neşeli ve eğlenceli değildi. Şuradaki mavi tişörtlü olanı nedense kendim olarak düşünüyorum. Karşısındaki pembeli kız da sen.''

Başımı uzatıp gösterdiği yere baktım, iki çocuk kovalamaca oynuyordu. İster istemez gülümsedim ve bu gözünden kaçmadı. Jaemin uzanıp omzuma dokundu ve bana daha da yaklaştı, aramızda mesafe yoktu şimdi. ''Ne kadarını hatırlıyorsun?'' dedim başımı eğip omzuna yaslarken. Jaemin'in sağ eli omzuma sarıldı ve beni tamamen kendine çekti. Omuz silker gibi oldu.

''Hatırlamak istemeyeceğim kadarını.''

Derin bir sessizlik oldu. Ben konuşmadım, o konuşmadı ama nefesleri her şeyi açıklar nitelikteydi. Sıkışıp kalmış bir hayattı onunkisi, unutulmuş ve halının altına süpürülen hayattı. Jaemin'in hayatı asla gözle görülen ve uzanıp tutulan bir hayat olmamıştı. Küçük birer bilyenin içinde sıkışmış, yuvarlandıkça zarar gören taraftı onun hayatı. Benimkisi gibi bilinmeyen ve çaba gösterilmeyen değildi.

Sweater WeatherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin