〆36: memories are painful

107 23 103
                                    

otuz altıncı bölüm:anılar acıdır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

otuz altıncı bölüm:
anılar acıdır

Sığamıyordum. 

Ne içinde bulunduğum eve, ne dışarıdaki aptal dünyaya, ne de içimdeki boşluklara sığamıyordum. Kalbim artık yavaş atmıyor, attıkça tüm bedenimi titretiyordu. Parmaklarıma dolanmış ipler hareket etmemi kısıtlıyor, dudaklarıma yapışan alevler canımı yakıyordu. Konuşamıyordum, hareket edemiyordum, hissedemiyordum ama korkuyordum. Korku ruhumuzda olan bir şey miydi yoksa hissedilen bir şey miydi? Hiçbir şey hissetmezken bile neden korkardık? Neyden korkardık?

Anıların gitmesinden korkardık. Anıların artık anı değil, birer cam parçası olmasından korkardık. Tenimize saplanmasından korkardık, ayaklarımızın parçalanıp da anılara yetişememesinden korkardık. Biz olduğumuz yerde dururken anılar sürekli kaçardı, hareket ederdi ve can yakardı. Anılar, canımı yakıyordu.

Mark Lee'nin gözleri gözlerime tutunmaktan oldukça korkarken canımın kaç kere daha yanabileceğini düşündüm. Mark umrumda değildi, onu öldürebilirdim. Sonra umursamadan kendi canıma da kıyabilirdim ama Jeno... Lee Jeno.

Ona kıyamazdım. Her ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın anılarımıza ihanet edemezdim. Denize, odamızdaki pencereye, halının altına ittiğim sigara küllerine, hırkasının cebindeki çikolata paketlerine, yemek yemedim diye ağzıma tıktığı keklere, ara sıra bana sürmeye çalıştığı mavi ojelere, sırf inat olsun diye sakladığı sigaralarıma ihanet edemezdim. 

Anılar acıydı. Tek bir harf çok bir şey değiştirirdi ve Lee Jeno benim hayatımdaki o tek harfti. Çok şey değiştirmişti ama aslında hiçbir şey değiştirmemişti. Ben yine okuldan kaçan aptal liseli ergendim onun gözünde. O da benim gözümde sinirlerine hakim olamayan, sessiz ama kafasında kardeş hayali ile yaşayan o çocuktu. Lee Jeno bende çok şey değiştirmişti ama kendisinin değişeceğini, en başından bir yabancı olacağını düşünmemiştim.

Hiç kimse Lee Jeno'nun yokluğunu dolduramaz, gölgesine bile sığamazdı. Arkamda duran o çocuğun gölgesinin üzerime düşüp önümü kapatmasını ve beni güvende hissettirmesini kimse sağlayamazdı. Kimse onun gibi olamazdı.

Ve onun siyah bir odada, penceresi bile olmayan ve nefes almanın vermekten çok daha zor olduğu bir odada olduğunu düşünmek anılarımı aklıma getiriyordu. İki küçük çocuk önümde koşuşturuyordu. Birisi ağlarken diğeri ona yaklaşmaya korkuyordu. Birisi kendinden yaşça büyük abilerden sigara isterken sağlığını düşünmüyor, diğeri boyuna posuna bakmadan o abileri dövmeye çalışıyordu.

Nefesimi dışarı vermek çok zor oldu.

''Ne yapacağız?'' diye soran kişi Na Jaemin'di. Ona ilk defa bu kadar uzak olduğumu hissettim ama bu onunla aramızdaki mesafeden değil, zihinlerimizin arasındaki upuzun boşluktan kaynaklanıyordu. Arkadaşım ve aşkım arasında seçim yapmak ilk defa bu kadar zor oldu ve ben kararsızdım.

Sweater WeatherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin