altıncı bölüm:
bıçakla oyun olmazGururun, demişti babam. Ne kendin için, ne de başkası için gururunu ayaklar altına alma.
Sanırım bunu bırakalı çok uzun zaman oluyordu, birisi uğruna her şeyimi feda etmek aptalcaydı ama en azından denemeye değerdi. Bu yolun sonunda belki de hiçbir şey kazanmayacaktım, yok olacaktım ama belki de değerdi.
Mark odasında yoktu, ben de dışarı çıkıp birkaç dakika sigara içtikten ve günün bitmesini bekledikten sonra buraya geri dönmüştüm. Akşam yemeğini kaçırmıştım ama zaten aç değildim. Jeno da ortalıkta yoktu, Hyuck'u görmemiştim bile. Üzerimi değişip spor yaptığım, Mark'la dövüştüğüm o yere gitmek için aceleciydim çünkü bu gece ölecektim. Ya da en azından öyle biliyordum. Jeno bir yolunu bulduysa bunu geciktirebilirdim ama Mark'ın ağzından laf almadan hiçbir şey yapamıyordum. Mark her şeyi biliyordu, en azından bu kadar tanıyordum onu.
Demir kapıyı iterek içeri girdiğimde karanlıktı, elimi uzatıp sol taraftaki yuvarlağa dokundum ve floresan lambalar titreyerek açıldı. Etrafta garip bir koku vardı, midemin bulanmadığını söyleyemezdim ama şu an için burada bulunmak ya da uyumak dışında yapabileceğim bir şey yoktu.
Sağdaki geniş masaya ilerleyip üzerindeki eldivenleri incelerken burada hiç olmayan ve benim de fark etmediğim bir eldiven gördüm. Siyah deri bir eldivendi, üzerinde S simgesi vardı ve buraya aitmiş gibi durmuyordu. Buraya ait olsaydı elbet tanırdım çünkü burada boks eldivenlerinden ve su şişesinden başka bir şey olmazdı. Her şeyden önce yasaktı, başka bir şey sokamazdınız buraya.
Ben eldiveni incelerken arkamdaki kapı gıcırdadı, hızla dönüp bakarken gelenin Mark olduğunu görmemle biraz rahatlamıştım. Tuttukları seri katil asla ama asla açık bir alanda öldürmezdi beni, ya odamda yakalardı ya da sigara içerken.
''Seni arıyordum.'' dedim eldivenleri masaya bırakırken. Mark kapıyı kapattı ve başını salladı. ''On sekiz kez aramana sebep olan şey neydi merak ediyorum. Yoksa rüyalarına mı girmeye başladım?''
Sırıttı ve bana daha da yaklaştı, lafına güldüm ve omuz silktim. ''Bilmem, sadece canım sıkılmış olamaz mı? Beni eğlendirirsin diye düşünmüştüm.''
''Cık-cık, saygıdeğer düşmanım. Eğlence bu kapının önünden bile geçemez. Biz sadece pislikler ve ölülerle ilgileniyoruz.''
''Mark,'' dedim derin bir nefes alarak. Onunla daha sonra laf yarıştırabilirdim ama daha önemli bir işim vardı. ''Karşı Koruyucularla ilgili ne biliyorsun?''
Yüzünde şaşırmış gibi bir ifade yoktu, bunu sormamı bekliyor gibiydi. Omuz silkti ve arkamdan dolaşıp masanın yanına geldi. ''Çok bir şey bilmiyorum. Sadece iyi bir adam aradıklarını ve Başkan'ın seni seçtiğini biliyorum.''
Kaşlarım çatıldı. ''Gittiğin an seni enseleyecekler demiştim, Başkan seni kendi elleriyle bizzat teslim edecek çünkü seni o yetiştirdi. Eseriyle gurur duyacak ve onlara yaranmış olacak. Her ne kadar dost olmasalar da Koruyucular buraya silah ve para yardımı yapacak, anlıyor musun? Senin canına karşılık bir ordu silah alacaklar, Başkan için gayet mantıklı bir anlaşma.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sweater Weather
FanfictionKalbi kırık bir oğlanın bir kalbi kırma öyküsü. ⇁ na jaemin + girl, angst © jieiee ⚡hayrankurgu #605 tamamlandı. all rights reserved