yirmi ikinci bölüm:
planlar ve piyonlarOturma odasında oturuyordum.
Jaemin yoktu. Dün akşam nöbete gideceğini söylemişti ve hâlâ gelmemişti. Gece on ikiden sonra gelir diye ummuştum, şimdiyse saat sabah altı olmuştu ve hâlâ gelmemişti. Ona karşı hiçbir şey olmamış gibi davranmak garip hissettiriyordu. İkimiz de tek kelime etmemiştik, içimdeki hisleri söküp atamıyor ya da kibrit çakıp yok edemiyordum. Sıkışıp kalmıştım. Gece Jaemin beni odasına yatırıp salonda yatmıştı, nedense garip hissettirmişti. Uyandığımdan beri burada oturuyordum ancak yapmam gereken bir şey vardı. Gitmem gereken bir yer ve sormam gereken şeyler vardı.
Sehpanın üzerindeki telefonu aldım ve Jeno'ya mesaj attım.
seul:
oraya geleceğim.seul:
mark'ın gitmediğinden emin ol.jeno:
bir şey mi oldu?seul:
gelince anlatırım.
donghyuck beni almaya gelebilir mi?jeno:
işi olmadığını söylemişti, söylerim şimdi.Birkaç dakika içinde evden çıkıp hızlı adımlarla anayola geldiğimde Donghyuck'u gördüm. Belini arabaya yaslamış telefonla uğraşıyordu. Adımlarımı hızlandırdım ve koşarak yanına ilerledim. Bedenimi onun üzerine bıraktığımda düşmemem için belimden tuttu. ''Yavaş be kızım, atlı mı kovalıyor?''
''Lena ile ne yaptınız?'' Donghyuck güler gibi oldu ama önce başındaki bereyi çıkarttı. Telefonunu cebine attı ve kırmızı bereyi başıma geçirdi. ''Sonra anlatırım. Sen neden gelmek istedin onu anlamadım.''
''Mark,'' diye homurdandım belimi onun gibi arabaya yaslarken. Yollar tıklım tıklımdı, iş çıkışı olduğu için insanlar eve gidiyordu, yolun sağ kenarındaydık ve her an ceza yiyebilirdik. ''Sormam gereken şeyler var, oyalanmadan gidelim.''
Ona Jaemin'le aramızda geçen şeyden bahsetmedim. Başımdaki bereyi çekiştirip kahküllerimi kapatmasını sağladım. Donghyuck arabaya binip beklemeden gaza basarken emniyet kemerimi taktım. Şu an kafamdaki tek şey Mark'tı, Jaemin'i onlara başka zaman anlatabilirdim.
Donghyuck'un üzerinde kahverengi bir sweat, içinde siyah gömlek vardı. Siyah kot pantolonu da deri ceketiyle aynı renkti. Saçları zaten siyaha yakın bir tondaydı ve bu tarz koyu renkler ona yakışıyordu. İç çektim ve Donghyuck'un sinyal verip sağa dönmesini izledim.
Beş dakikalık yolculuğun ardından vardığımızda içimdeki sıkıntının daha da büyüdüğünü hissediyordum. Buraya hiç gelmemek üzere ayrılmıştım ancak yine buradaydım. Arabadan indik, ince koridordan geçtik ve aşağı inen merdivenleri inmeye başladık. Etraf dağlıktı, şehre uzaktık. Kaldığımız yer zaten yer altındaydı ve üst kısım sadece yurt olarak kullanılıyordu. Sözde öğrenci yurduydu işte, bu şekilde dikkat çekmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sweater Weather
FanfictionKalbi kırık bir oğlanın bir kalbi kırma öyküsü. ⇁ na jaemin + girl, angst © jieiee ⚡hayrankurgu #605 tamamlandı. all rights reserved