onuncu bölüm:
açığa çıkan yaralarKabuslarım son bulmuyordu.
Hiçbir zaman son bulmamıştı, en son hastanedeyken huzurlu bir uyku çekmiştim ve arkadaşım huzurla uyurken yatakta durup tavanı izlemek canımı acıtıyordu. Yine aynı kısır döngüye girmiştim ve buna engel olacak hiçbir şeyim yoktu. Masanın üzerindeki saat sabaha karşı dördü gösteriyordu ve ben dört saattir yatakta bekliyordum. Belki uyurum diye bekliyordum. Kısa bir an uykuya daldığımda ise yine kabus görmüş ve uyanmıştım.
Başımı sağa, Jeno'nun yatağına çevirdim. Yorganı köşeye itmişti, üzeri inceydi. Bacakları açıktı ve çorabının teki ayağından çıkmıştı. Telefonu yastığının altında olmalıydı. Yorganımı ayağımla iterek yatağın ucuna atarken yataktan çıktım ve ayakkabılarımı giyip kapının arkasındaki montumu giydim. Telefonumu montumun cebine attım ve odanın kapısını yavaşça açarak odadan çıktım.
Mark'ın odası üst katta, koridorun sonundaydı. Tek başına kalıyordu ve bu saatte antrenmana gitmek için hazırlanıyor olmalıydı. Aşağı inmek yerine yukarı çıkan merdivenlere yöneldim. Merdivenleri ikişer ikişer çıkarken Mark da aşağı iniyordu, başı eğikti. Hafifçe öksürerek dikkatini çekerken elindeki eldivenleri gördüm. Geçen günkü eldivenlerdi, bunu görünce ürpermeme engel olamadım.
''Uyanmışsın.'' dedi son iki basamağı da inerken. Omuz silktim ve ellerimi cebime koydum. ''Uyumamıştım.''
''Nereye?''
''Yanına geliyordum.''
''Beni çok özledin herhalde?'' Mark'a göz devirdim. ''Ya, sorma. Konuşmak için geliyordum.''
İkimiz de bundan sonra konuşmadık, antrenman yaptığımız o yere inerken etraf çok sessizdi, bazı odaların ışığı yanıyordu. Dışarıda ayaz vardı ve buna rağmen Mark çok da kalın giyinmemişti. Üzerinde siyah bir eşofman vardı, gri renkli dar bir tişört giymişti ve üzerine de siyah bir hırka almıştı. Siyah saçları yataktan az önce kalktığını belli ediyordu.
Depoya girip yerdeki minderlerden birine oturdum ve Mark da beni taklit ederek yanıma çöktü. Ben üşüdüğüm için küçük otururken o yayılarak oturmuştu. ''Söyle,'' dedim başımı duvara yaslayıp gözlerimi kapatırken. ''Beni neden öldürmedin? Bunu bilerek bu göreve atlamadın mı?''
''Fikrim değişti.'' dedi hırkasını çıkarırken. ''Kang'dan almam gereken bir şey var ve sen benim elimdeki anahtarsın.''
Mark çıkardığı hırkasını omzuma bırakırken güldüm, yani sadece bir amacı olduğu için öldürmemişti. Alacağı bir şey olmasa umursamadan o bıçağı kalbime saplayacak birisiydi. ''Bu akşam gideceğim.''
''Nereye?''
''Bir yere işte. Neresi olursa. Benim de bulmam gereken biri var.''
''O mu?'' diye mırıldandı Mark, sesindeki tını dikkatimi çekse de gözlerimi açmadım ve ona bakmadım. Mark garip biriydi, evet sertti; kabaydı, belki de cesareti yoktu bazı şeylere ama kişiye göre değişiyordu. Değiştiği zaman asla tanıyamıyordum onu. Gözünü hırs bürüyordu ve istediğini almak için her şeyi göze alıyordu. Sırtında kanatları vardı bana göre, kocaman ve siyahtı. Birisini korumak için kanatları altına alırdı ama kanatlarındaki kanı o kişiye de bulaştırırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sweater Weather
FanfictionKalbi kırık bir oğlanın bir kalbi kırma öyküsü. ⇁ na jaemin + girl, angst © jieiee ⚡hayrankurgu #605 tamamlandı. all rights reserved