〆5 : enemies and death plan

154 30 8
                                    

beşinci bölüm:düşmanlar ve ölüm planı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

beşinci bölüm:
düşmanlar ve ölüm planı

Aslında beni korkutan şey Mark değil de Jeno'ydu. Karşı Koruyucular'la ilgili bir şeyler bulmalıydım ve sorabileceğim kimse yoktu. Tek bildiğim kişi Mark'tı ve ben onunla düşmandım, daha fazlasını yapar mıydı bilmiyordum. Onunla bir ara konuşmalıydım ama bunun Jeno'nun dikkatini çekmemesi lazımdı. En ufak bir hareketimden şüpheleniyordu.

Sağ elimi kaldırıp kapıyı tıklattığımda anında gir komutunu duymuştum. Jeno da benimle beraber içeri girmişti ancak Kang'ın onu içeri almayacağını biliyordum. Kapıyı arkamdan kapatıp selam verdim hafifçe eğilip. ''Beni çağırmışsınız.''

''Seni çağıralı yarım saat oldu Jiseul. Lafım dinlenmiyor mu acaba?'' Sandalyesini döndürmeyi bırakıp gözlerini üzerime diktiğinde gülümsedim. ''Sadece müsait bir durumda değildim ve duşa girmek zorunda kaldım.''

''Mark'a söyle de seni rahat bıraksın.'' Nerede olduğumu bildiği için rahat bir tavırla konuştuğunda gülümsememi yüzümden silemedim. Numaracıları severdi, çok fazla. Kendisinin de bir farkı yoktu ya. Ona cevap vermeme kararı alarak başımı sola çevirdiğimde Jeno ona tepki bile vermemişti. Düz ifadesi gözlerini bile okumamı engelliyordu ancak burada bulunmaktan hoşnut olmadığı kesindi.

''Jeno, çıkabilirsin.''

''Üzgünüm, Seul'ün yanında durmam lazım.''

''Ah, koruyucu abi tavırları.'' Kang alaycı bir tonda konuşup arkasına yaslanırken sol dirseğimle dürttüm onu. ''Jeno, çık.''

Jeno bana göz devirip odadan çıkarken ilerleyip masasının önündeki koltuklardan birine oturdum. Ne diyeceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama benim hakkımda konuşacağı kesindi. Rahat bir tavırla bacak bacak üstüne attım ve ellerimi birleştirdim. ''Evet?''

''Aramız açıldı gibi, ha?'' Aramız açılmasa da tek amacı ağzımdan laf almaktı belki de, gülümsedim samimi olmasını umarak. ''Hayır, nereden çıkardın?''

Küçük bir kahkaha atıp o da arkasına yaslanırken sol bileğini sallayıp saate bakmıştı. Saate bakması ile beraber sırıttı tekrardan. ''Yaklaşık 67 saat sonra gidiyorsun buradan. Ne hissediyorsun?'' 

Amacını anlayamıyordum. Kurduğu cümleler gayet basitti ancak bir o kadar da şifreliydi, cidden anlayamıyordum. Yüzümdeki sırıtışı silmeden konuştum. ''Zafer.''

''Aradığın kişiler senden güçsüz olan kişiler olduğu için öyle hissetmen normal.'' Aradığım kişiyi biliyordu ve sadece oyun oynuyordu. 

''O kişinin benden çok daha güçlü olduğunu biliyorsunuz.'' İşte başladık.

Mark Lee gibi oynamalıydım, kartları açık tutmalı ve her şeyden haberim olduğunu göstermeliydim. En azından böyle yaparsam planını değişmek zorunda kalacaktı ve bana yeni bir yol gözükecekti. Dışımdan olmasa da içimden gülüyordum çünkü Mark burada olsaydı eminim ki benimle gurur duyardı. 

Sweater WeatherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin