〆37: the monster that seeps into the heart

120 23 66
                                    

otuz yedinci bölüm:kalbe sızan canavar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

otuz yedinci bölüm:
kalbe sızan canavar

Birliğin ikinci yerine gelmiştik. Burası şehirden çok daha fazla uzaktı, yolumuz en az iki saat sürmüş olmalıydı. Mark sürücü koltuğundaydı, ben uyumamak için direniyordum ancak dün gece de uyumamıştım. Uyumamı söylese de uyumamıştım.

Karanlık yolu aydınlatan tek şey arabanın farıydı ve arabanın içindeki sessizlik, dışarıdaki soğukla birleşip bedenimi esir almış, derimin en alt katmanına kadar inmişti. Kalbimi söküp atmak istedim ama bunu yapamayacak kadar yorgundum. Sadece korkuyordum, gergindim ve kendimden kaçıncı kez nefret ettiğimi saymamıştım. Eğer bilseydim Jeno'yu ya da diğerlerini orada bırakmazdım, Jeno şu an orada olmazdı.

''Jiseul, beni dinle.'' Silahımı kontrol ediyordum, bıçak yerindeydi. Mark ön taraftan dolaşıp önümde durduğunda ona baktım, dudaklarımı hareket ettiremedim. Titriyordum. İçimdeki küçük kızın bu soğukta yaşama tutunması imkansızdı. Mark ellerini birleştirip üfledi, sıcak nefesi ellerini ısıtırken elini önce yanaklarıma koydu. İrkilir gibi oldu ancak durmadı, bunu tekrar etti ve yüzümün her tarafını ısıtmaya çalıştı.

''İlk yapman gereken şey kendinde olmak. Seni yakalayacaklar belki, seni sinirlendirmeye çalışacaklar ve sen onlara istediğini verirsen Jeno'yu asla kurtaramayız.''

Başımı salladım ama anlamış mıydım emin değildim, beynim tamamen devre dışıydı.

Sıcak avuç içlerini bu sefer dudaklarımın üstünde hissettim. ''Konuş benimle Laura Jiseul Park. Bu sefer düşmanın olarak değil ortağın olarak konuşuyorum seninle. Bu siktiğimin yerine ölmek için gelmedin sen. Jeno ölmek için gelmedi ve şu an sana ihtiyacı var.''

Neden kendisi hakkında konuşmuyordu? Neden ben de ölmeyeceğim demiyordu? Elini tekrar dudaklarımın üzerine kapattığında daha iyi hissettim, en azından ısınmıştım. Kara gözleri yüzümün her tarafındaydı ve kaşları yine çatıktı. 

''Duydun mu beni?''

''Mark.'' diye mırıldandım elini iterek. Sesimin bu kadar titremesi kesinlikle normal değildi. Ben bundan çok daha zor görevlere katılmıştım ve o zamanlarda düşmanımın kim olduğunu bilmiyordum bile. Ama şimdi düşmanımın kim olduğu açıktı ve o amacıma ulaşmam daha kolaydı. Ellerim titremiyordu ama kesinlikle korkuyordum. Bir an için geri dönmeyi ve daha sakin bir kafayla geri gelmeyi düşündüm ama Jeno'nun bu kadar vakti olmayabilirdi.

Sesimi duyan Mark'ın kaşları daha da çatıldı. ''Bilmiyorum.'' diye mırıldandım derin bir nefes alarak. ''İçimde kötü bir his var.''

Mark'ın kaşları çatıldı, elleri omuzlarıma çıktı ve beni hafifçe sarstı. ''Jiseul, sen bu değilsin. Sen Jeno'yu, ben seni koruyacağım ve hiçbir şey olmayacak. Lütfen kendine gel yoksa işimiz çok zor olacak.''

''Mark.'' diye mırıldandım tekrardan, içim üşüyordu. Ormanlık alanın içinde, zerre ışık olmayan bir yerdeydik ve ben yere çöküp ağlamak istiyordum. 

Sweater WeatherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin