Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
on beşinci bölüm: sebepler ve sonuçları
Jenolarla buluşmak için merkezdeki bir kafeye gelmiştik. Donghyuck Lena ile beraber önceden gelmişti ve ben Jaemin'le sabahki mevzudan sonra göz göze bile gelmeden ondan önce evden çıkmıştım. Jeno'yu Mark'ı da getirmesi gerektiğine ikna etmek zor olmuştu ancak bize söylemesi gereken bir şey vardı. Onun için bir anahtar olmamın yanı sıra dün Başkan'ın odasında ne yaptığını Jeno'ya açıklamak zorundaydı. Donghyuck'un işine gelirdi böyle bir kaos, gerçi pek de umrunda olacağını zannetmiyordum. En azından Jeno sinirlenip kavga çıkarırsa ortalığı yatıştırmaya çalışırdı. Belki.
Lena beni izlerken sabah kahvaltı yapmadığım için ağzıma kurabiye tepiştirmekle meşguldüm, Donghyuck'a olan bakışları pek de iyi değildi ve aralarında ne geçtiğini merak etmeden duramadım. Donghyuck ise onu umursamadan pipetle garip sesler çıkarıyordu.
''Ne zaman gelecekler? Yolda ikisinden birinin ağzı yüzü kırılmadan gelseler keşke.''
''Zannetmiyorum, Mark çok sakin Jeno'ya karşı. Normalde yanından bile geçmez ama iki gündür Jeno'ya çok ılımlı.'' Donghyuck Lena'ya cevap verirken iç çekmekle yetindim, kesinlikle Mark'ın bir planı vardı ve ben merak ediyordum. Ne yapacağı umrumda değildi ama onun planının neresindeydim orayı merak ediyordum. Sonuç olarak işin ucu bana dokunuyordu.
''İyi uyuyabiliyor musun?'' diye soran kişi Donghyuck'tu. Elindekini bırakıp dikkatle bana dönmüştü. Bacak bacak üstüne atmış ve kollarını göğsünde birleştirmişti. Üzerinde mavi tonlu bir gömlek vardı, içine siyah boğazlı bir kazak giymişti. Altında da dizleri yırtık buz mavisi bir pantolon vardı. Tarzı garip gelse de hemen yanında oturan Lena'yla aynı tonlarda giyinmesi sanırım bu garipliği ortadan kaldırıyordu.
Lena iyice masaya sinerken omuz silktim. ''Bilmem,'' dedim alayla. Donghyuck kaşlarını çatıp derin bir nefes verirken Lena sessizdi, sanırım bu konuya karışmak istemiyordu. Donghyuck ağzını açtığı sırada kafenin kapısı açıldı ve önce Jeno, ardından da Mark girdi içeri. Jeno bizi gördüğü gibi hızlı adımlarla yanımıza geldi ve ben ondan önce davranıp ayağa kalktım, kollarımı açtım ve Jeno gülerek belime sarıldı. Hafifçe sıkması ile nefesim kesilmişti ve Donghyuck yüksek ihtimalle yüz ifademe kahkaha atmaya başlamıştı.
''Kız nefes alamıyor Jeno, anladık kasların var ama bırak da nefes alsın kız.'' Lena gülerek konuşurken güldüm, Jeno kollarını gevşetirken açık bıraktığım saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. ''Boyun uzamış sanki.'' dedi gülerek. Ona göz devirirken hemen yanında dikilen Mark'la göz göze geldik. Mark bir şey demedi ama dudaklarında alaylı bir gülümseme asılı kaldı, Jeno beni cam kenarına oturturken kendisi yanıma oturdu ve Mark da masanın başına oturmak zorunda kaldı.
Jeno sol kolunu rahat bir tavırla omzuma attı ve Hyuck'un aksine bacaklarını genişçe açarak oturdu, Mark ise arkasına yaslanmış ve kollarını birleştirmişti. ''Eee?'' dedim öksürürken. ''Mark'la ilgili bilmem gereken şeyi söylemelisiniz artık. Dün bir haltlar yemişsin diye duydum.''