〆27 : mark lee

121 29 76
                                    

yirmi yedinci bölüm:mark lee

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

yirmi yedinci bölüm:
mark lee

[mark lee'nin bakış açısı]

Verdiğim sözleri tutardım. Karşımdaki düşmanım da olsa ona verdiğim sözden geri dönmez ve lafımı asla unutmazdım. Her şeyi unuturdum ancak ne bana yapılanları, ne de başıma dayanan silahları unuturdum. Ne de karnımdaki yaraya sebep olan kişiyi.

Jiseul'e verdiğim sözü biliyordum, dört gün geçmişti. Koskoca dört gün geçmişti ve Jeno her yerde arkadaşını arıyordu. Koruyucularda olduğunu biliyordu ama oraya tek başına gidemeyeceğini, giderse sağ çıkamayacağını biliyordu. Kısacası umudunu kesmişti, onun öldüğünü düşünüyordu herkes. Donghyuck Jeno'ya hakim olmaya çalışıyor, Lena kıpkırmızı olmuş gözlerle duvara bakıyordu. Onlar için Seul ölmüştü. Kang'ın favorisi asla kimsenin elinde kalmazdı, ertesi güne kalmaz çıkardı ancak Seul dört gündür yoktu.

Aptallar, diye mırıldandım kendi kendime. Bu kadar umutsuz olmaları gerçekten çok aptalcaydı. Onların sızlanışlarını duymak artık başımı ağrıtıyordu. Seul'ün ölmediğine inanan tek kişi bendim ve onları da buna inandıracak değildim. İşime gelirdi, korumam gereken tek kişi vardı artık. 

''Ben gidiyorum.'' dedim ayağa kalkarak. Na Jaemin'in yanına gitmem ve ona her şeyi anlatmam lazımdı. Seul ölmüşse de, ölmemişse de bunu yapmak zorundaydım çünkü ona bir sözüm vardı. Bir can borcum ve bir sözüm vardı. Jeno başını kaldırıp bana bakarken çıkarıp masaya bir ellilik bıraktım. ''Sızlanmayı kesin. Şu an burada oturmak yerine bana dahil olup Kang'dan intikam alabilirdiniz, arkadaşınız için.''

''Seul bizim karışmamızı istemedi.'' Donghyuck konuştuğunda güldüm ve yüzüne baktım. Yorgun görünüyordu ama bana ne, onun yorgunluğu benimkinin yanından bile geçemezdi. ''Hey, sanki her sözü dinliyorsun da.''

Blöf yapıyordum, onların yardımına ihtiyacım yoktu. Seul'un gittiği gün Kang'ın eline geçen tüm silahları almak zor olmuştu, birkaç kişinin yardımıyla depoya girebilmiş ve silahları tüm bloğa dağıtmayı başarabilmiştim. Lena bana bakarken ona göz kırptım ve kafeden çıktım. Lena söz dinlemeyen ama yine de arkadaşını korumak isteyen taraftı. Aramızdaki bu gizli yardımlaşmayı kimse bilmeyecekti, sevgilisi bile.

Arkama bakıp kimsenin gelmediğinden emin olduktan sonra Jaemin'in evine giden sokağa saptım. Jiseul'ün hırsı belki de benimkinden çok daha büyüktü, belki de aptallıktı. Aşk insanı aptala çeviriyordu ve Seul bunun en büyük örneğiydi. Ona üzülemiyordum bile, hayatını kendisi bu hale getirmişti. Hayatını dolaylı yoldan ben bu hale getirmiştim ve içimdeki pişmanlık son zamanlarda geceleri başımda dikiliyordu.

Zili çalarken aceleciydim. Fazla vaktim yoktu. Zaten ne yapacağımı da bilmiyordum, bir an önce Birliğe dönmem ve hazırlıklarımı tamamlamam lazımdı. Her ne olursa olsun Seul oradan çıkardı, onu tanıyordum. Kendisi güçsüzdü ancak hızlıydı, zekası onu öne taşırdı. Ona yardım edebilir ve anahtarla önümdeki kapıyı açabilirdim. Beraber hareket edersek ikimiz de amacımıza ulaşırdık.

Sweater WeatherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin