〆25 : memories that cannot be recalled

145 29 142
                                    

yirmi beşinci bölüm:hatırlanamayan anılar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

yirmi beşinci bölüm:
hatırlanamayan anılar

Kafamın içinde öldürdüğüm çok şey vardı, çok kişi vardı. Hepsi de şu anda benden daha mutlu, sağlıklı, huzurlu ve rahattı. Benim onları öldürmem onları ilgilendirmemişti bile. Hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam edebiliyorlardı.

Kaybolan umutlarım vardı. Kutlanmasını beklediğim doğum günüm vardı ama kutlanmamıştı. Başkaları benim yerimi kolay doldurmuştu ancak ben insanların yerini dolduramıyordum. Onları görüyordum, çok mutlulardı. Bense tüm mutluluğumu onlara adamıştım ve ben gülümseyemezken onların kahkahası kesilmiyordu. En çok da bu acıtıyordu.

Her zaman acıların kendi kendine geçmesini beklemiştim. Yaralarıma pansuman yapmaz ya da düştüğümde dizime yara bandı yapıştırmazdım çünkü böyle öğrenmiştim. Gidenlerin de yerini dolduramazdım çünkü böyle öğrenmiştim. İnsanlara bağımlı yaşamak midemi bulandırıyordu. Yalnız doğup yalnız öleceğim bu dünyada başkalarına umut bağlamak sinirimi bozuyordu. Tek başıma ayakta kalmak istiyordum ama yapamıyordum. Çünkü böyle öğrenmiştim.

Belki de daha iyiydi bu. Öldüğümde arkamdan ağlayacak ve beni hatırlayacak insanlar olacaktı. Belki ziyaretime gelirlerdi, bilmiyorum ancak yolumun sonunu da biliyordum.

Gözlerim hemen önümdeki telefonumdaydı, Jeno sayısız mesaj atmıştı ve ben yeni görmüştüm. İki gündür çok sessizdi herkes, Jaemin staja gelip gidiyor ve sürekli boynumu kontrol ediyordu. Ben de salonda oturuyor ve bulduğum kitapları okuyordum. İki günümüz böyle geçmişti, ikimiz de birbirimize merak ettiğimiz şeyleri sormadık. Tek yakınlığımız akşamları oturup dizi izlememizdi.

Derin bir nefes alırken mesajları tekrar okudum.

jeno:
artık bakmayacak mısın mesajlara?

jeno:
mark'a elimi bile sürmüyorum, yanına bile yaklaşmıyorum jiseul.

jeno:
donghyuck seni arayıp duruyor ama telefonlarını açmıyorsun.

jeno:
buluşup konuşmamız lazım.
plan işini çözmemiz lazım.

Stresle dudaklarımı ısırırken hızla cevap yazmaya başladım.

seul:
plan falan yok, bu işte yoksunuz.
sadece mark ve ben varız.
daha fazlası sizi ilgilendirmiyor.

Ekranı kilitledim ve telefonu koltuğun üzerine attım. Hayır, onlar bu işte yoktu. Özellikle Jeno bunun dışında kalmalıydı. Donghyuck da kalmalıydı çünkü ona bir şey olursa Lena bunu kaldıramazdı. Hepsini bu işin dışında tutmalı ve ne olacaksa Mark'la beraber yapmalıydım. Mark'ın başına bir şey gelirse gidip onu ben kurtaracaktım, ona yardım eden ben olacaktım ama Mark planın en ufak bir ayrıntısından onlara bahsetmeyecekti. Bahsetmemeliydi.

Ayağa kalktım ve saate baktım. Jaemin duştaydı, sabahtan beri çok konuşmamıştık. Sabah kalktığı gibi yaramı kontrol etmiş ve kendini ders çalışmaya vermişti. Kafasını kurcaladığımı biliyordum, hatırlamaya çalıştığını biliyordum. Gece beraber yatıyorduk, aramızda mesafeler vardı ama uyumadığını biliyordum. Gece kalkıp salona geliyordu, yarım saat sonra geri dönüyordu ve sigara kokuyordu. Bense uyuyormuş gibi yapıyordum. Uyku problemimi hâlâ çözebilmiş değildim.

Sweater WeatherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin