〆23 : the game for two

116 25 42
                                    

yirmi üçüncü bölüm:iki kişilik oyun

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

yirmi üçüncü bölüm:
iki kişilik oyun

Hayat iki aşamadan oluşuyordu; yenilgiler ve galibiyetler.

İnsan bazen galibiyeti sandığı şeye sevinirken aslında yenilgisine sevinirdi. Yenilgi sandığımız şeyler belki de galibiyetimizdi. Bir şeylerin değiştiğini gösterirdi bu kalıplar. Hayatınız başka bir aşamaya geçerdi bu kalıplara sahip olduktan sonra. Bir yarış sonrası yenilen ve kazanan aynı basamakta olmadığı gibi, hayatta da bazıları bir adım daha öndeydi.

Mark her açıdan daha önde olmuştu. Onu her yerde öne çıkaran bir zekası vardı, ailesinden kalan yüklü miktarda parası ve evleri vardı. Burada da herkesten üstündü, öyle ki insanlar onun bir sözüne aldanıp koskoca örgütü ayağa kaldırabiliyordu. Mükemmel bir manipülasyon yeteneği vardı ve insanın içine zehir gibi akıyordu, kanlı kanatları altında duran kişiyi hiç çekinmeden kana bulardı.

Jeno Mark kadar değildi ama o da öndeydi. Zekası ve karşı konulamaz bir gücü vardı. Sesindeki tını bile bazılarının ondan korkmasına yeterdi. Silah tutamazdı, buna yetkisi yoktu ancak eğer silah tutabilseydi Mark'ın tahtını kapardı. İnsanları yola getirmeyi ve ortamı sakinleştirmeyi bilirdi, tarafını açıkça belli eder ve kartlarını açık oynardı. Gizlisi saklısı yoktu ve insanların da ona karşı kullanabileceği bir koz yoktu. Her zaman açıktı ve bu onu diğerlerinden bir adım öne taşıyordu.

Donghyuck ise kendini tamamen okula vermiş ve çalışmayı seven biriydi. Onu birisiyle karşılaştırmak saçma olurdu çünkü onun sahip olduğu ve başına bir taç gibi takabileceği hırsları yoktu. Kendi için yaşardı, başkalarını umursamazdı. Aklına eseni yapar, sadece üzerine düşeni yerine getirir ve geri çekilirdi. Sevdiklerini koruma duygusu onda daha çok ön plandaydı ancak konu kendi zaaflarına ve başarılarına geldiği zaman her zaman korkutucu olurdu.

Lena ise bambaşkaydı, onu asla çözememiştim. Yanımdaydı, yakınımdaydı ve her zaman destekleyicimdi. Tarafı her zaman belliydi ancak öylesine tarafsız gözükürdü ki bir başkası onun aptal ya da saf olduğunu düşünebilirdi. Silah konusunda emin değilim ama çok kez bıçak kullanmışlığı vardı. İnsan öldürmekten ve ölülerin bulunduğu yerde bulunmaktan nefret ediyordu. O da Donghyuck gibi üzerine düşeni yapıp geri çekilirdi. Onun tek zaafı Donghyuck'tu ve birisi ona karşı Donghyuck'u kullanırsa gözü dönerdi.

Bense her zaman sessiz olan taraftım. Bu sessizliğimin aksine hepsinden belki de daha tecrübeli ve yetkiliydim, sayısız kez silah ve bıçak kullanmış, zorla da olsa birilerini öldürmüştüm. Fiziksel olarak güçlüydüm ancak duygusal olarak aynı şeyi söyleyemezdim. Zaaflarımı ve yaralarımı açık etmekten nefret ederdim.

Lena ise bunu umursamadan Jeno'ya basit bir cümle söyleyebilmişti. Amacını biliyordum, Mark'ın kendini üstün görmesini sevmiyordu ve istemiyordu da. Mark'ın Jeno'nun öfkesinden korktuğu apaçık bir gerçekti, her ne kadar korkusuzca birisine bıçak saplasa da Jeno'nun elinden zor kurtulabilen biriydi. Lena ise bunu biliyordu ve amacına ulaşıp geri çekilmişti. Şimdi Donghyuck'la aynı yerde, duvarın dibindelerdi.

Sweater WeatherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin