birinci bölüm:
onun içinEllerim Jeno'nun saçlarında turlarken saat gece 11'e geliyordu. Jeno'nun yatağında uzanıyorduk, uyuyakalmıştı. Başı göğsümün hemen üzerindeydi ve nefes alış verişleri düzenliydi. Gün içinde çok çalıştığı için çok yorulmuştu haliyle, tek istediği hedefini gerçekleştirmekti. O uyurken ben onu düşünüyordum. Ne yaptığından bile haberim yoktu oysaki, yüzünü unutmuş sayılırdım.
''Jeno...'' Hemen uyanmaması için fısıldadım sessizce. Uykusu en ufak bir seste kaçıyordu, çok dikkatli olmam lazımdı. ''Yastığa yat.'' Yorganı kenara itip geri çekilirken başını dikkatle yastığa koymasına yardım ettim. Başım feci derecede ağrıyordu ve hemen Donghyuck'un yanına gitmem lazımdı. Jeno birkaç şey mırıldanıp uykusuna devam ettiğinde aşağı kayarak yataktan çıktım ve sandalyenin üzerindeki hırkamı alıp üzerime geçirdim. Sonbahara girmiştik ve havalar soğuktu. Sonbahardan nefret ediyordum.
Sessizce odadan çıkıp kapıyı arkamdan kapatırken Jeno'ya baktım. Bunu yapmamı istemiyordu ancak mecburdum. Kafamın içinde bir başkası yaşıyordu ve ben onu öldüremiyordum. Beni korumak istediğini biliyordum ancak yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Düşüncelerimde boğulmak istemiyordum, en azından bunun için çok erkendi. Odanın kapısını yavaşça kapatıp üst kata yönelirken başımın ağrısı artmaya başlamıştı. Bunun acilen durması lazımdı.
Bu saatte herkes uyumuş olurdu, ayakta olan pek kimse yoktu. Uyuyamayanlar da yemekhaneye iner ve birkaç şey atıştırırdı, benim gibi dolanmazdı aylak aylak. Merdivenleri bitirip sola saparken Donghyuck'un odasına gelmiştim. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde masada birkaç şey okuduğunu görmüştüm. Çalışıyordu. Kapıyı arkamdan kapatıp kilitledim, yatağına oturduğumda gözlüğünü çıkarıp bana dönmüştü. ''Yine mi?'' diye homurdandı bıktığını belli eden bir sesle.
Başımı salladım ve bu hareketim başımdaki ağrının artmasını sağladı. Sandalyesini tamamen bana çevirdi ve ellerini dizlerine koydu. ''Jeno bundan hoşlanmıyor.''
''Başka türlü durmuyor.'' diye konuştum hırkamı çıkarırken. Ben hırkamı çıkardığım gibi ayağa kalkmış ve dolaba ilerlemişti. ''Jeno beni kesecek.''
''Seninle alakası yok.'' Dolaptan içi dolu olan kutuyu alıp geldiğinde ayağımdaki ayakkabıları çıkardım ve yukarı çıkıp sırtımı yatak başlığına yasladım. Odası bizimkinin aksine soğuktu ve üzerimde sadece sıfır kollu bir tişört vardı, üşüyordum. Donghyuck sandalyesini yanıma çekip kutuyu kucağına aldığında titrek bir nefes verdim her zamanki gibi.
Sol kolumu ona uzatıp gözlerimi kapatırken sıvı sesini duymuştum. Bir yandan da konuşuyordu. ''Doktora gitmen lazım.''
''Az kaldı zaten, haftaya çıkıyorum buradan. Ona borçlu kalmak istemiyorum.'' Güldüğünü duydum. ''O herif kafandan hiç çıkmıyor değil mi?'' Başımı iki yana salladım konuşmak yerine. O asla çıkmamıştı zaten, orada var olmuştu ve şimdi de beni bırakmıyordu. Kaç yıl olduğunu saymıyorum bile. Bana tek zararı başımı fazlaca ağrıtması, uyumama izin vermemesi ve asla susmamasıydı. Olsun, bundan şikayet edemezdim. Donghyuck belki de bu yüzden kafamdaki o çocuktan nefret ediyordu. Her şeyin onun yüzünden olduğunu biliyordu. Jeno da aynısıydı, ondan nefret ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sweater Weather
FanfictionKalbi kırık bir oğlanın bir kalbi kırma öyküsü. ⇁ na jaemin + girl, angst © jieiee ⚡hayrankurgu #605 tamamlandı. all rights reserved