yirmi sekizinci bölüm:
hırsıyla doğup nefretiyle ölenlerKorku, insanı ayakta tutar ve uyumasını engellerdi ama korkusuzluk, kişiye kocaman bir aptal cesaretinden başka bir şey getirmezdi. Korkusuzdum ama uyumamıştım, korkaklar ayakta kalırdı. Bense korkmadığım için ayaktaydım çünkü kafamda dönen şeyler bambaşkaydı.
Ruhumu arıyordum. Bulamayacağımı ve bulsam da bana pek bir faydası olmayacağını biliyordum. Zaten büyümüştüm ve ruhum artık bana yardım edemezdi. Ruhum artık işlevsiz ve boştu. Çocukken beni ben yapan ruhum şu an yoktu çünkü yarasız çocuk yoktu. Çocukluğum ruhumun sahibiydi.
Saatin kaç olduğunu bilmiyordum, odanın içinde dolanıp duruyordum. Pantolonumun cebinde tahtalardan çıkardığım paslı çiviler vardı ve bu beni zorlamıştı, parmak uçlarım yara olmuştu, kanayıp kabuk tutmuştu. Herhangi bir yere dokunduğumda acıyordu ama şu an bunu umursayamazdım. Her ne kadar burayı gelmeyi kendim istesem de içimde bambaşka bir ses vardı. Bu sesin sahibi ben değildim, Jeno ya da Jaemin; Mark ya da Lena değildi. Beni kurtarmak isteyen başka biriydi sanki. Buradan çıkmam gerektiğini ve işlerin yoluna gireceğini sanıyordum. Kaç saattir öyle aşılanmıştı beynime.
Mark'ın ne yaptığını bilmiyordum. Şu an nerede olduğunu tahmin edemiyordum çünkü ne saati ne de gökyüzünün rengini biliyordum. Yağmur yağdı mı yağmadı mı, Jaemin yemek yedi mi, Mark Jaemin'in yanına gitti mi, hiçbirini bilmiyordum. Keşke bilebilmenin bir yolu olsaydı.
Köşedeki çeşmede ellerimi yıkadım. Su buz gibiydi, parmak uçlarımdaki yaralar tekrar kanamaya başladı. Ellerimi üzerime silerken kazağım kan olmuştu ama umrumda değildi. Burada kalmak artık iyi hissettirmiyordu ve kanayan parmaklarım içimdeki hissi körüklüyordu. Bir şeye sahipken onun yokluğu kolay geliyordu ama şu an kendimi çok çaresiz hissediyordum. Jaemin'in yokluğunu hissediyordum, dokunmasam bile yanında oturup film izlemeyi tercih ederdim. Artık yanına gitmek istiyordum. Yanındayken özlerken uzaktayken daha çok özlemiştim, kendi aptallığıma üzülüyordum.
Kapı açıldı, başımı oraya çevirirken ellerimi arkaya saklama gereği duydum. Dünkü adamlardan biri içeriye girerken başının arkasından görmeye çalıştım. Karanlık bir koridordu, sanırım yeraltında bir yerdeydim, gizli bir odaydı. Benim için hazırlanmış gibiydi. Adam elindeki paketi kucağıma doğru atarken refleks olarak uzanıp paketi tuttum. ''Yemek.''
''İstedim mi?'' dedim kaşlarımı çatarak. İçinde sandviç olan paketi kenardaki tahtaların üzerine bıraktım. ''Bana patronunu çağır.''
''O senin ayağına gelmez.''
''Beni ona götür o zaman.'' dedim kapıya yaklaşırken. Adam güldü ve beni baştan aşağı süzdü, gerçekten iğrenç gözüktüğünü itiraf etmeliydim. ''Gidemezsin. Anlaşmayı kabul edene kadar burada kalacaksın.''
''Bugün günlerden ne?'' diye sordum, adamın tam karşısında duruyordum şimdi. Uzanıp elimi yakasına attım. Kendimden iğrenmem için başka bir sebep: insanları kolayca kullanabiliyor ve bunu kaldırabiliyordum. Bundan midem bulanmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sweater Weather
FanfictionKalbi kırık bir oğlanın bir kalbi kırma öyküsü. ⇁ na jaemin + girl, angst © jieiee ⚡hayrankurgu #605 tamamlandı. all rights reserved