〆30 : the untold stories behind the wounds

132 27 121
                                    

when it comes to you, there's no crime

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

when it comes to you, there's no crime.
let's take both of our souls, and intertwine.

×××

otuzuncu bölüm:
yaraların ardındaki anlatılmamış hikayeler

[%44 yetişkin içerik!]

Her şeye son verme düşüncesi kafamın içinde dönüp duruyordu. Her şey etrafımda dönüyor ve önümü görmemi engelliyordu. Bazen keşke sevmeseydim diye düşünüyordum. Bazen keşke sevmeseydim diyordum. Bunların hiçbiri yaşanmazdı.

Jaemin'in evinin önündeydim, sokağın kenarına oturmuş olan çocuklardan birinden kapıyı açmalarını istemiştim ve şimdi, Jaemin'in evinin önündeydim. Kapıyı çalmak benim için zordu, bazı şeylerden daha kolaydı ama zordu işte. Nasıl yapacağımı düşünüyordum. Nasıl tıklayabilirdim bu kapıya? Çok değil, beş gün olmuştu sadece ama ben berbattım. Vücudumun bazı yerlerinde yaralar vardı ve parmak uçlarım kabuk bağlamıştı, sımsıkı topladığım saçlarım artık başımı ağrıtıyordu ve toprak kokuyordum. Bu kokudan oldum olası nefret etmiştim.

Ani bir kararla zile bastım ve geri çekildim. Jaemin'i göreceği şeyden bir nebze olsun kurtarmak için bir adım geri gittim. Eğer beni geri çevirirse merdivenlere ulaşmam daha kolay olurdu. Gözlerimi ayaklarıma çevirip beklemeye başladım. Beklediğim her saniye kalbimi sıkıştırdı, nefeslerim yavaşladı. Kilit sesi duyuldu, bu sefer kalbim hızlanırken yutkundum. Bu hissi bir ay önce de yaşamıştım. O zaman en azından arkadaşlarım ve bir düşmanım vardı, şimdi hiç kimsem yoktu. Omuzlarımdaki yükten ve yaralarımdan başka hiçbir şeyim yoktu. Bir de yanımda götüreceğim kocaman bir aşk vardı. Ele avuca sığmayan ve bir bavulla taşıması çok zor olan.

Kapı açıldı.

Ne diyeceğimi bilemedim. Onu ve çocukluğunu ardımda bırakmak zorunda kalmıştım. El sallayamamış, veda edememiştim. Aradaki mesafe gittikçe azaldı, gözlerim dolmaya başladı ve tek bir şey söyledim: ''Özür dilerim.'' 

Başımı kaldırıp ona bakamadım bile. Suçlu ve aptaldım, o şimdi her şeyi biliyordu. Her şeyin sebebini biliyordu. Yaralarımın sebebini biliyordu ve kendinden nefret etmesi için bir sebep vermiştim ona. Sıktığım dişlerim çeneme bir ağrı girmesini sağladı ve ben yumruklarımı sıkarken üşümeye başladım. Hava soğuktu ya da ben üşüyordum. Bedenimle beraber duygularım ve içim de soğuyordu. Sönen ateşin üstüne dökülen su gibiydi, duygularımın ve benliğimin tamamen sönmesi gerekiyordu ama aksine, kolları bedenime sarıldığında küllerimden alev almıştım.

Biraz sonra Jaemin'in kollarını tanıdım. Belime ve sırtıma sarılan kolları ev gibi hissettiriyordu ama ben bu eve yabancıydım, misafirdim. Başımı eğip omzuna yaslarken ona karşılık veremedim. O kadar sıkı sarılmıştı ki bana kızgın olmadığına ve özleminden yanıp kül olduğuna inanacaktım az kalsın. Az kalsın.

Sweater WeatherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin